5 Eylül 2015 Cumartesi

Kefaret - Gaetan Soucy

Gaetan Soucy (1958-2013), arkasında sadece dört roman bırakmış, esas uzmanlığı matematik, fizik ve felsefe olan Kanadalı akademisyen bir yazar. Benim de Kanada Edebiyatı ile tanışmama vesile oldu. Küçüklüğümde kardeşimle başa sarıp sarıp izlediğimiz bir Red Kit video kasetimiz vardı. Bu çizgi filmde Kanada karlar altında ve soğuktu. Seneler geçti. Kitle iletişim araçlarından, internetten, bloglardan güney kısımlarının ikliminin İstanbul'a benzer olduğunu öğrendik. Ne var ki, Gaetan Soucy'nin Quebec'te geçen Kefaret kitabı kafamdaki çizgi filmden kalma karlar altındaki ülke imajını bir kez daha pekiştirdi.

Kefaret, Can Yayınları'ndan çıkan incecik bir kitap ama hazmı o kadar kolay değil. Gizemlerle dolu kitapta çoğu şey belirsiz kalıyor ve bir sonuca bağlanmıyor. Kitabın sonunda daha çok yoruma açık kalmış bir son bekliyor bizi. Gerçeğin, belleğin, düşün birbirine karıştığı, neyin gerçek neyin oyun olduğunun ayırt edilemediği bir kitap Kefaret.

Geçenlerde Denis Villeneuve'nin yönetmenliğini yaptığı Enemy (2013) filmini izlemiştim. Jose Saramago'nun aynı adlı kitabından uyarlanan Enemy, tam da Kefaret kitabının uyandırdığı hisleri uyandırıyordu. Konu olarak tamamen birbirinden alakasız olsalar da aynı dili konuşuyorlardı.





Kitaptan devam edersek, felsefe üzerine doktora yapmış yazarımız kitaba Wittgenstein'dan bir alıntı yaparak başlıyor: "Belleğimiz bize geçmişi gösteriyorsa, bunun geçmiş olduğunu bize nasıl gösteriyor?" Sonunu ise şu sözlerle bitiriyor diyebiliriz: "Hiçbir felaket erişemez bana, nasılsa hiçbir şey gerçek değil". Kitabın baş karakteri müzik öğretmeni Louis Bapaume, geçmişte yapmış olduğu bir şey yüzünden af dilemeye, kefaret ödemeye seneler önce ikiz kızlarına müzik dersi verdiği Von Croftlar'ın evine giderken, kar yüzünden yol kapanınca istasyonda Teğmen Hurtubise'in konuğu olmak durumunda kalır. Bu arada bütün köy kayyumun kar fırtınasında kaybolan kızını aramaktadır.

Louis Bapaume, Von Croftlar'ın evine gittiğinde evde konuşmak istediği Julia Von Croft yerine Julia'nın ikizi Geneive Von Croft'u bulur. Geneive ona hiç de dostça davranmaz. Bapaume, kiliseye kayyumun kızının cenazesine gider ve orada daha önce bakkaldan çıkarken gördüğü ve onu görünce hortlak görmüş gibi şaşıran piyano çalan bir kadınla karşılaşır. Kadın onu hatırlar, hatta köye gelişinin sebebinin kendisi olduğunu düşünür; fakat Bapaume onu hatırlayamaz. Kadın ona Bapaume'nin seneler önce hiçbir şey demeden çekip giderken arkasında bıraktığı ve üzerinde Hiçbir felaket erişemez bana, nasılsa hiçbir şey gerçek değil yazan cam prizma ile pipoyu verir. Kadın bu eşyaları senelerdir Bapaume'ye vermek ümidiyle hiç yanından ayırmamıştır.

Kiliseden ayrılan Bapaume Julia'nın bulunduğu ve doğum yaptırdığı (Julia bir kaza sonucu üç parmağını kaybetmiştir, bu yüzden çok yetenekli olmasına rağmen müziği bırakmıştır ve hemşire olmuştur.) Soucy'lerin evine gider. (Yazar burada kendine bir gönderme yapar.) Burada kendi trajedisini Julia ile paylaşır. Eşi Françoise ile evlilikleri sefalet içinde geçmiştir. Bunun sorumlusu Bapaume'nin özgür müzik yapabilme tutkusudur. Bir oğulları olur ve çocuk veremden ölür. Eşi üzüntüden aklını yitirir. Bapaume'de lanetlenmiştir ve artık hiçbir şey besteleyemez olmuştur. Julia'dan affını istediği konu ise bir kez Julia'nın başının arkasına vurması ile 10 kez de cetvelle poposuna vurmasıdır. Görünürde bu hiçbir şeydir ve Julia bunu hiç umursamamış, unutmuş gitmiştir. Halbuki Bapaume sırf bu affı dileyebilmek için çetin hava koşullarında kilometrelerce yol gelmiştir. Durumun tuhaflığı okuyucuya görünenin arkasında başka şeyler olduğunu sezdirir. Özellikle ikizlerin küçük erkek kardeşleri Maurice ile ilgili kısım tüm kitabın seyrini tam bir çıkmaza sokar.

Şimdi gelelim kitabı anlamak için yaptığım beyin fırtınasına.

Senaryolar:
1. Louis Bapaume çocukluğunu gördüğü rüyasından uyanır; başka bir rüyaya dalar. Bu da tutarsız tüm unsurların bilinçdışının sembolleri olarak yorumlanmasına olanak verir.
2. Bapaume hafiften tırlatmıştır. Geçmişte Julia'yı taciz etmiştir ve bu günahın altında ezilmektedir. Saint Aldor yetimhanesinden rezil olmuş, aşağılanmış, nefret edilmiş bir şekilde ayrılmıştır. Eşiyle ilgili hikayeleri ise kendisini temize çekmek için zihninde yaratmıştır. Maurice ise Bapaume'nin oğludur. Buradaki uyumsuzluk Maurice'in 15 yaşlarında olması, Bapaume'nin ise 20 yıl önce çekip gitmiş olmasıdır.

Semboller:
1. Oklukirpi: Louis Bapaume, oklukirpiyi ilk gördüğünde irkilir. Dağda yollarını kaybedenler oklukirpi yiyerek hayatta kalsın diye oklukirpi avlamak yasaktır. Çiğ yenebilir. Bununla ilgili:
"Ucu esas olana dokunmadıkça istediği kadar dalga geçebilirdi. Düzeltmeye uğraşmıyordu, önemli görmüyordu. Tanrı'yı, işleyen zamanı, ölümü yadsımakta adamakıllı iyiydi." denir. Bapaume Teğmen'le karşılıklı oturup konuşurken kendi kendine Oklukirpi der durur. Teğmen'in odasındaki zoraki konukluğunun sabahında Teğmen Bapaume'nin oklukirpi diye sayıkladığını ve onu hasta zannettiğini söyler. Yolda Murice sandığı Gerard isimli çocuğa oklıkirpi olup olmadığını sorar.
2. İsimler: Hem Teğmen'in annesinin ve hem de Bapaume'nin eşinin ismi Françoise'dir, ikisi de Fransız kökenli ve Yahudi'dir. Bapaume'nin eşinin kurmaca olduğunu varsayarsak, Teğmen'in annesinden türetilmiş olabilir.
Von Croftlar'ın oğlunun adı Maurice'tir; Bapaume'nin öldüğünü söylediği oğlunun adı da Maurice'tir. Aslında Maurice'in babası Von Croft değil, Bapaume olabilir.
Kilise kayyumunun ölen kızının adı Carmen'dir; Soucy'lerin yeni doğan bebeğininin adını da Carmen koyarlar.
3. Benzerlikler: Maurice de Bapaume'de müziğe ilgi duymaktadır. Her ikisi de yatılı okulda okumuştur. Bapaume babasını kaybetmiştir. Maurice oturma odasında otururken Yetim ve Yansıması kitabını okur. Bapaume Maurice'in kendisine benzediğini düşünmektedir.
4. Maurice'le giderken bakkaldan çıkarken gördüğü kadın Bapaume'ye ölmüş birini görmüş gibi bakar. Von Croftlar'ın evindeyken aynı kadını gördüğünde Genevieve(Aslında Julia) hışımla kapıyı kapatmasını buyurur. O sırada Bapaume uykusundan uyandırılan bir insan gibi sıçrar. Belki de buraya kadar gördükleri rüyadır. Ya da kadın hayaldir. Kadın daha sonra kilisede orgun başındadır.


Sonuç olarak kitap, bir olay sonrası yaratıcılığını kaybetmiş, tekrar beste yapamaz hale gelmiş olup, geçmişte yetenekli olan bir müzik hocasının sanatçı hezeyanlarının yansıması olarak da okunabilir.



1 Eylül 2015 Salı

İnsanlığın En Eski Muamması-Bertrand David, Jean-Jacques Lefrere

 

Eskiden sadece roman okurdum. Bilgi veren kitapları okumak sıkıcı gelirdi. Şimdi ise tam tersi; bu kitaplardan çok keyif alıyorum ve edebiyat ile diğer türleri dengelemeye çalışıyorum. Can Yayınları'nın Kırkmerak Serisi'ni çok sevdim. D&R 'ın indirimi vesilesiyle tanıştım. İyi ki de tanıştım. Çok güzel şeyler öğrendim.

Kitabımız İnsanlığın En Eski Muamması, tarih öncesi dönemlerdeki mağara resimleri üzerine. Anlatımı öyle güzel ki, ipuçları ortada olan bir cinayeti çözer gibi heyecanla ilerliyor. Muammamız şu; dönem tarih öncesi ve insanlar mağara duvarlarına öyle desenler yapıyorlar ki, şu zamanda akademide senelerdir sanat eğitimi gören öğrencileri kıskandıracak nitelikte. Üstelik bunu yaparken duvar düzgünmüş, değilmiş aldırmıyorlar; aynı şekilde kendilerinden önce başkası aynı yere desen çizmiş, yine hiç sorun etmiyorlar. Böyle bir muamma. Söz konusu mağaralar ise karbon 14 yöntemi ile eskiliği doğrulanan Lascaux ve Chauvet Mağaraları. 

Lascaux Mağarası Desenlerinden Örnek

Lascaux Mağarası resimleri günümüzden on yedi bin yıl öncesine dayanmakta, Chauvet mağarası resimleri günümüzden otuz iki bin yıl öncesine dayanmaktadır. Tam olarak doğru konturlarla desen çalışması yapabilmek için senelerce eğitim almak gerekmektedir. Eski çağlarda böyle bir imkanın olduğu düşünülmemektedir. Öyleyse bu resimleri uzaylılar mı yapmıştır:) Şaka bir yana kitap gayet bilimsel bir şekilde bu işin olasılığını araştırıp, sonunda bizi aydınlatıyor. 

 
Chauvet Mağarası Desenlerinden Örnekler

Bu arada desen çalışması dediğimiz şey formu çizgilerle ifade etmek olup, tarih öncesi mağara resimlerinde ise daha çok dış konturları tanımlamak için kullanılmaktadır. Desen çalışmasını mükemmele yakın doğrulukla nakşeden tarih öncesi ressamları sadece hayvan desenleri yapıyorlar, göz çizmeye kalktıklarında desendeki ustalığın tersine çok acemice çiziyorlar. Tüm desenler zemini gösteren bir çizgiden yoksun adeta uçuyorlar. Tüm desenler mağaraların hiç ışık almayan en dip kısımlarının duvarlarına yapılmış. Desenler çoğu yerde üst üste çizilmiş ve çizilen zemin çoğu zaman delik deşik, pütürlü olmadına rağmen desenler her sefer mükemmele yakın bir doğrulukta. İşte size muamma.

Bu güzel, keyifli kitabı herkese öneririm...