28 Ağustos 2014 Perşembe

Aşçı - Wayne Macauley

İthaki Yayınları'nın Başka Kitaplar serisinden 2012 tarihli Aşçı, orijinal ismiyle The Cook, yazarı Wayne Macauley'in şimdiye kadar yazdığı üç romanından birisi. Güzel ve de imalı bir kapağı olan Aşçı kitabı, bana öncelikle kapaktaki kanlı bıçağı ile hiç izlememiş olmama rağmen fragmanlarından tanıdığım Dexter'i anımsattı. Nick Cave'in kitabın rahatsız ediciliğine dair yorumu dışında -arka kapak yazısı olmadığından- kapaktan kitabın içeriği ve türüne dair bilgi edinemiyoruz. Yalnız kanlı bıçak ve rahatsız edici bir kitap olduğunun belirtilmesi kitabın sonuna kadar bir psikopatlık yaşanacağı beklentisini canlı tutuyor. Güya sürpriz bir sonu var kitabın ama ben şahsen her dakika o psikopatlığı bekleyerek okuduğumdan, sonuna hiç şaşırmadım. Aşçının eve taşınmasından itibaren aklımda Claude Chabrol'ün Ceremony filmi vardı. Kitap olaraksa Patrick Süskind'in Koku kitabıyla benzerlik kurdum.

Arka kapak yazısı niyetine konuyu özetlersek, Avustralya Melbourne'de kenar mahallelerden gelme, sorunlu gençler arasından seçilen onaltı genç, ıslah edilmek üzere aşçı okuluna gönderilir. Yaşları onaltı onyedi arasında değişen gençlerin arasında en büyük olan onsekiz yaşındaki Zac'in ağzından anlatılır kitap. Zac'in buraya gönderilme nedeni kitabın sonlarına doğru ablasına yazmaya karar verdiği bir e-postada açıklanır. Fakat yazılan neden bundan birkaç sayfa önce yaşanan bir olaya gönderme yaptığından, olay gerçekten yaşanmış mıdır yoksa Zac'in bir fantezisi midir bilemeyiz.
Bu arada bir not düşmekte fayda var: Kitapta virgül kullanılmamış ve bazı cümleler uzun, bazıları ise devrik. Bu da kimi zaman okumayı güçleştiriyor, yoruyor. Yine de Thomas Bernhard'ın Odun Kesmek kitabı ile karşılaştırılırsa hiç olmazsa az sayıda da olsa noktalar var (Diğerinde hiçbir noktalama işareti yoktu). Ne yazık ki bolca yapılan imla hataları da bu okuma zorluğuna tuz biber oluyor.

Konuya tekrar dönersek, Zac ve diğer çocuklar sıfırdan başlayıp aşçılık sanatını öğrenmeye başlarlar fakat hiçbirisi Zac kadar hevesli ve hırslı değildir. Okulun sahibi de kenar mahalleden gelme, sonradan yükselerek zengin ve ünlü olan, model bir eş ve güzel çocuklara sahip olan, herkesin korkup önünde saygıyla eğildiği, kapitalizmin parıltılı yüzünü temsil eden Baş Şef'tir. Zac kendine Baş Şef'i örnek alır ve onun gözüne girebilmek için canla başla çalışır. Zac, bir yandan Baş Şef'in izinden giderek bir gün Kaygısızlık adını vereceği kendi lokantasını açmayı kendine hedef koyarken, diğer yandan da onun hayat görüşünü kendine kılavuz edinir. Baş Şef'e göre hizmetten güç doğar, boyun eğerek güçlenilir. Kaprisin ve manasızlığın önünde eğilmek; yoz, aşırı ve gereksiz şeylerin hizmetkarı olmak gerekir. Baş Şef'e göre şeflerin görevi, müşterilerin üretilen şeyin bedelinin on katını seve seve öderken bir de ayrıcalık için şeflere teşekkür etmesini sağlamaktır. Zac, hayatına yön verirken bu ilkeleri kırmızı çizgiler olarak belirler; okuldaki en yakın arkadaşı Hunter ise Zac'le taban taban zıt bir yol seçerek sistemi reddeder ve kendine çiftlik hayatı kurarak kendi sisteminde yaşamayı seçer.

Kitabı kabaca iki bölüme ayırabiliriz: Okul (öğrenme dönemi) ve çalışma (uygulama). Okul kısmında gerek tarım gerekse aşçılığa ve kasaplığa dair birçok ayrıntı belirtilmiş. Mesela bütünleyici tarım ve rotasyon benim önceden bilmediğim fakat öğrendiğime sevindiğim bilgiler oldu. Aşçılıkla ilgili bilgileri de mutfağa meraklıysanız deneyebilirsiniz. Neredeyse tümünün adı Fransızca olan bu gurme yemeklerin esas püf noktası ise malzemelerinin çok taze olması. Kasaplıkla ilgili ayrıntılar pek iç
açıcı olmasa da Kurban bayramında şahit olunanlardan sonra biraz da bildiğimiz şeyler. Bu kısımların Müslüman olmayan ülkelerin okuyucuları için çok daha dehşet verici olacağını düşünüyorum. Kuzu etinin aromalı bir lezzete sahip olması için kuzular daha doğmadan önce kuzuların annelerine aromatik bitkiler yedirmek ve sularına şarap karıştırmak daha önce sadece Kobe sığırı-bira-masaj üçlüsü dışında duymadığım bilmediğim şeylerdi. Zac, daha ilk yaptığı yemekle göze girmeyi başarır ve geceleri mutfakta gizli gizli çalışarak başarısını katlar. Okuldaki diğer çocuklar ise birer ikişer ya okuldan ayrılırlar ya da alınırlar. Okulda en son Hunter'la Zac kalır, fakat Hunter da çoban+kasap Terry'nin kızı Rose ile birlikte olarak kendi ailesini kurar ve yolunu çizer. Rose Zac'in bir bakıma yenilgisidir, Rose Zac'a hiç yüz vermez, halbuki Zac onu beğenir. Belki de bu durum işine daha da sıkı sarılmasına sebep olur. Zac ile Hunter birbirinin negatifi gibidir: Biri her zaman tertipli düzenli, diğeri saçı sakalı karışık, biri aile adamı diğeri yalnız kovboy, biri kendi ideallerinin peşinden kendi yolundan giden, diğeri kapitalist düzenin içine güle oynaya giren ve hedefine giden yolda hiçbir şeyi yapmaktan çekinmeyen... Okulun bulunduğu arazinin sahibi ölünce, okulun ve arsanın durumu belirsizleşir.

Kitabın ikinci kısmında, iki ay boyunca tek başına takılan Zac'i günün birinde bir araba alır götürür ve banliyölerdeki zengin evlerinden birine şef sıfatıyla yerleştirir. Ne olup bittiğinden habersiz Zac, bolluk içindeki yaşamdan, donanımlı mutfaktan ve gurme mutfak malzemelerinden etkilenerek hevesle işe koyulur. Evin hanımefendisi aile üyelerini yemeklerde biraraya toplayarak aile içi ilişkileri geliştirmek ve arkadaşlarına caka satmak için bir şef işe almaya karar vermiştir. Ailenin büyük kızı yirmi üç yaşındaki, sosyal adalete inanan Melody aşçılığı kölelik olarak gördüğü için bu fikre karşı çıkmıştır. Melody'nin zengin bir züppe olan erkek arkadaşı Nick ise dayatılan kölelik rollerinin rıza ile seçildiği yanılgısını öne sürerek düzeni meşrulaştırmaktadır. Nick'e göre kimilerinin hayallerine giden yolların kölelikten geçmesi kendisinin yolu oradan geçmediği sürece normaldir. Baş Şef'in vaazlarını baştacı eden Zac için de problem değildir bu durum. Ne zaman ki Zac düzenin kirli yüzüyle, aksayan yanıyla tanışır; o zaman işler rayından çıkar. Zenginlerin veresiyelerini ödememeleri yüzünden batıp giden kasap, belirtilmese de ardındaki hikayenin kasabın hikayesi ile
aynı olması muhtemel dükkanı kapatan organik manav ve Zac'in mükemmel yemeklerini yaparken yaşadığı tedarik sorunları, Baş Şef'in de batıyor oluşuyla zirve yapar. Herkesin birbirine borçlu olduğu düzen ve hedeflerine ulaşmak için kendini paralayan Zac'in kendi lokantasını açma hedefine bir adım bile yaklaşamaması, hayal kırıklıklarını katlar. Kaçınılmaz son adım adım gelir.

Bu minvalde, Aşçı'yı bir düzen eleştirisi olarak yorumlayabiliriz. Baş Şef'in sloganlarının geçerliliğini yitirdiği, hizmetten güç doğmayan, müşteri profillerinin belirsizleştiği, köleliğin kamufle  edilerek dayatıldığı bir düzen. İnsanlara bir gün siz de zengin ve ünlü olabilirsiniz diye gaz verilirse ve birileri bunu çok ciddiye alırsa, sonunda yaşanan hayal kırıklığının etkileri de bireysel değil toplumsal olur. Ben Aşçı'yı gerek anlatımı gerekse sonu sebebiyle az biraz klişe bulsam da eleştirel bir kitap olması hoşuma gitti. Başlarda okuması gayet keyifliyken ilerleyen sayfalarda artan gerilimle hızlanmadı aksine yavaşladı. Aşçılığa merkalılara ise kesinlikle önereceğim bir kitap.

İyi okumalar...

17 Ağustos 2014 Pazar

Broken Harbour - Tana French

Sevdiğim yazarlardan Tana French'in kitabı Broken Harbour'ı orijinalinden okumak kısmet oldu. Blogun eski sayfalarında French'in Benzerlik ve Ormanın Derinliklerinde Bir Şey Var kitapları hakkında yazmış olduğum yazılara da erişebilirsiniz. Broken Harbour henüz Türkçe 'ye çevrilmedi. Yazarın İrlandalı olması nedeniyle İngilizce'sini anlamayacağımdan korkarak uzak durmuştum ama D&R indiriminde 5TL'ye bulunca, e ne yapalım artık sözlükle filan okuruz diyerek alıverdim:)
İyi ki almışım diyorum çünkü hem İngilizce'si çok rahat anlaşılıyor, hem de okuması çok keyifli ve sürükleyici bir kitap. Konusuna gelince, dört kişilik bir aile saldırıya uğramış ve sadece anne ağır yaralı kurtulmuştur. Soruşturma büyüktür ve medyanın ilgisini çeker. Soruşturmayı yönetmek için deneyimli dedektif Kennedy (bu sefer diğer kitapların kahramanı Cassie de Ryan da yok) görevlendirilir. Kennedy yanına deneyimli bir ortak alması gerektiğini düşünenlerin aksine kendine ortak olarak trafik bölümünden cinayet büroya yeni geçen genç ve deneyimsiz Richie'yi tercih eder. Richie işçi sınıfından gelme, sokakları iyi bilen bir gençtir.
Cinayet mahalinde önce üst katta yatan çocuklar öldürülmüş, sonra ise mutfakta ailenin babası (Pat Spain) öldürülmüş, annesi (Jenny Spain) ise ağır yaralanmıştır. Evde birçok yerde kamera vardır. Bilgisayarın geçmişi silinmiştir ve cinayet silahı ortada yoktur. Yerdeki kanın üzerinde bir ayak izi vardır ve kime ait olduğu belli değildir. Aileyi bulan ve polise haber veren yaralı Jenny Spain'in kız kardeşi Fiona Rafferty'dir. Ablası ile her gün konuşan Fiona o sabah telefona cevap alamayınca işini gücünü bırakıp bir saat uzaktaki cinayet mahali olan Broken Harbour'a apar topar gelmiş ve aileyi bulmuştur. Herhangi bir görgü tanığı da yoktur.
Kennedy bu zor ve karmaşık soruşturmayı araştırmak için biçilmiş kaftandır. İşine profesyonelce yaklaşan ilkeli bir dedektiftir. Olaylar ilerledikçe zihinsel engelli kardeşi Dina ile de ilgilenmek zorunda kalır. Geçmişlerindeki Broken Harbour'la ilgili hatıralar gün yüzüne çıkar. Soruşturma ilerledikçe Richie ile her ne kadar iyi anlaşsalar da iki farklı tutum benimserler.
Emlak balonu olarak başlayıp tamamlanmayan evleri ile atıl durumda kalarak hayalet kasabaya dönen Broken Harbour, insan dramlarına ev sahipliği yapar. Kitabın sonunda olaylar çözülse de, suçlu bulunsa da, okuyucunun içine su serpilmez, boğazına bir yumru oturur.
Türü sevenlere şiddetle tavsiye edilir...