21 Nisan 2013 Pazar

Uçan Şato-Diana Wynne Jones

Howl'un Yürüyen Şatosu'nun yazarının bir sonraki kitabı olan Uçan Şato önceki kitapla bağlantılı güzel ve akıcı bir masal.

Binbirgece Masalları'nı çokça hatırlatan bir atmosfer ve karakterlere sahip. Halı tüccarının hayalperest oğlu Abdullah kendini bir prens olarak hayal eder. Bir gün dükkanına gelip ona büyülü ve uçabilen bir halı satan adam Abdullah'ın kaderini değiştirecektir. Belki de kaderini yaşamasına yardımcı olacaktır demek daha doğru çünkü herkesin yazılmış bir yazgısı vardır ve Abdullah bilmese de kendisi için de bir kehanette bulunulmuştur. Abdullah hayallerine doğru yol alır. Büyülerin, cinlerin eksik olmadığı kitapta dilekleri gerçekleştirmekle yükümlü cin dilekleri mahvetmek için elinden geleni ardında koymamaktadır. Abdullah hayallerinin prensesi Gece Çiçeği'ni kötü cinden kurtarmak için atıldığı macerada yanında her şeyi mahveden cin ile bir asker ile çeşitli maceralar yaşar. Kitabın sonlarında Howl ve Sophie'de ortaya çıkar.

Keyifli bir kitap, tavsiye ederim.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Dört Mevsim - Laurel Corona

Dört Mevsim, 18. yüzyılda Venedik'te öksüz ve yetim kızların kaldığı Pieta'da yetişen Maddalena ile Chiaretta adlı iki kız kardeşin hayatını anlatıyor. Abla Maddalena keman çalmaya aşıktır bir de onu keman çalmaya teşvik eden ve ondaki cevheri gören Vivaldi'ye. Ama bu umutsuz bir aşktır. Çünkü Vivaldi bir müzik adamıdır ama aynı zamanda bir rahiptir. Kardeş Chiaretta ise şarkı söylemeyi seven muhteşem bir sesi bunun yanı sıra çekiciliği de olan bir kızdır. Pieta'da kızları iki seçeneği vardır, ya evlenirler ya da rahibe olurlar, çok azı kendine koroda yer bulabilir. Kızkardeşler kaderin kendilerine verdiği sınırlı imkanları zorlayarak mutlu olmaya çalışırlar.

Bu arada biz de Venedik'in gündelik yaşamına dair bilgiler ediniriz. Evlilik demek anladığımız anlamda iki kişilik bir müessese değildir, tam tersine özgürlüğe açılan bir kapıdır. Pieta'ya sürekli yardım yapan zenginler de bunu hayrına değil, gayri meşru çocuklarının bakımı için yapmaktadır. Katı kuralların hüküm sürdüğü Pieta günahları temize çekilip aklandığı bir yerdir aslında. Evli kadınlarında bir aşığı, birkaç tane de kavalyesi olması gayet normaldir ve eşler tarafından teşvik bile edilir.

Biri evlilik hayatında diğeri ise manastırımsı bir ortamda aşklarını yaşamaya tutkularının peşinde koşmaya çalışan güçlü kadınların öyküsü...Vivaldi'nin ölümsüz eseri Dört Mevsim'in nasıl ortaya çıktığına dair ortaya koyduğu hikayesi de artısı...

Bayan Ölüm Chat Odasında - Irina Denezkina

1981 doğumlu Rus yazar Irina Denezkina'nın öyküleri Rusya Ulusal Bestseller Ödülü'ne layık görülmüş aynı zamanda Almanca'ya çevrilmiş. Bizde de Bayan Ölüm Chat Odasında İnkılap Yayınları'ndan çıkmış zamanında ama içeriğiyle alakası olmayan bir kapak yapmışlar ki ben pek hoşlanmadım; onu koymak yerine Rusça başka bir kapak buldum, koydum. Kitap kısa 10 öyküden oluşuyor. Yeraltı edebiyatı severlere göre. Punkçıların hayatı diyebiliriz. Yeniyetme asilerin ilişkileri, hayal kırıklıkları, arkadaşlıkları...Yalnız bazı öykülerde öyle çok karakter kullanmış ki zaten isimleri Rusça olan karakterlerin cinsiyetini bile anlamakta zorlandım. En çok Vasya öyküsünü beğendim. Kitabın tümünden farklı bir yerde durmasına rağmen genel havası ile uyum sağlamış fantastik fakat şiddet yüklü bir öykü. Küçük Vasya'nın acıklı dünyasındaki zaferini anlatıyor. İçerdiği şiddeti Domuzları Tekmeleyen Çocuk'u anımsattı, ama Vasya ondan kat kat daha güzel kanımca.

Sinestezya - Jeffrey Moore

Sinestezi, kelime anlamı "birleşik duyu" olan, bir duyu uyarımının başka bir duyu organını uyarması durumuna verilen ad. Örneğin sesleri renk olarak algılıyorsanız, sinesteziksiniz demek oluyor. Isaac Newton, evrimci Charles Darwin'in ilim irfan sahibi, bilim insanı dedesi Erasmus Darwin ünlü sinesteziklerden.
İş duyular olunca sinestezinin sanatta yansımaları olması kaçınılmazdır. Yalnız şu ayrımı yapmak gerekir: Sinesteziklerin algılarına göre oluşturduğu sanat eserleri ve normal sanat izleyicisinde sinestezik çağrışımlar uyandırmak üzere kurgulanmış sanat eserleri. İlkine örnek sanatçı ve sinestezik Carol Steen'i verebiliriz. İkinci duruma örnek ise soyut resmin ekolü Wassily Kandinsky'yi örnek verebiliriz. Kendisi resme bakanın ruhunda renkler ve formlarla müzik notalarının yarattığına benzer etkiler yaratmayı amaçlamıştır. Sinestezinin edebiyattaki yansımalarına en ünlü örnekler ise romanda Nabokov, şiirde Rimbaud denebilir. Nabokov'un doğuştan sinestezik lakin Rimbaud'un sinestezik olduğuna dair bir bilgi bulunmadığından ondaki algı karışmasının absinthe ile ilgili olması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Bu uzun girizgahtan sonra gelelim kitabın konusuna. Noel Burun bir sinesteziktir. Babasından kalan laboratuvarda takılmakta, bir yandan da kitabın anlatıcısı Dr. Vorta için çalışmaktadır. Eğitimi annesinin alzheimer olması ile yarıda kalmıştır ve annesine bakmak için onun yanına taşınarak ona uygun bir düzeni benimsemiştir. Arkadaşı Norval, Noel'in çok benzeyen ama onun yakışıklı ve çekici versiyonudur. Dr. Vorta'nın kliniğinde tanışmış arkadaş olmuşlardır. Norval üzerinde çalıştığı sanat projesini vaktinde tamamlarsa para alacaktır bunun için alfabedeki sıraya uyarak isimlerinin başharflerine göre kadınlarla tek seferlik ilişkiler yaşamakta bir daha da onları aramamaktadır. Derken ortya iki karakter daha çıkar. Biri çılgın Tyler Durdenımsı enteresan bilgilere sahip yarı deli JJ, diğeri eski sinema yıldızı İranlı Samira'dır. Norval projesinde S harfine gelmiştir, Samira Norval'a ilgi duymakta ama projesinden dolayı endişelenmektedir, Noel abayı Semira'ya yakmıştır, JJ ise postu Noel'in evine sermiştir. Hep birlikte Noel'in annesini hafızasına kavuşturmak için el ele verirler.

Aman aman süper bir kitap olmasa da bir şekilde okunabilen bir kitap. En sevdiğim yanı kendi kendiyle dalga geçebilmesi ve foyasını açık edebilme cesareti idi. Aşk sarhoşu diye bir film vardı geçen sene. Zaten tür olarak romantik duygusal film sevmeyen bana resmen işkence olmuştu. Şimdi film ne alaka derseniz, o filmle ilgili en önemli şey artık alttan alta verilen reklamın burada resmen gözümüze sokulmasıydı. Pfizer kendine upuzun bir reklam filmi çekmiş de vizyona sokmuştu sanki. Ve film parkinson hastalığı hakkındaydı. Buradaki benzerlik ise kitap boyunca yinelenen alzheimer değil, onun yerine kendi kendine açıkça belirttiği gibi Maxwell house kahvelerinin reklamını kör parmağım gözüne yapması. Buna karşın kitabı ana konusunun ilaç şirketlerinin işe yaramaz olduğu ve bitkilerle yapılan doğru karışımlarla mucizeler yaratılabileceği olması da ilginç.

JJ'in kitap basım serüveni kitabın en sevdiğim yeriydi. Kitabı hiçbir yerde basılmayan sürekli reddedilen JJ sonunda bankadan kredi çekip kitabını kendi basmaya karar verir. Bir halkla ilişkiler parodisi olarak tanımladığı kitabın arka kapak yazıları beni benden aldı. Yayınevi izin vermediği için alıntı yapamayacağım ama merak eden 206-207. sayfalardan okuyabilir. (JJ'in soyadı Yelle bu arada.) Aile üyelerinin övgülerinin yer aldığı yazılar ile banka kredi yetkilisinin temennisi okumak gerekiyor:)

Son kısımdaki Noel'in tv'deki bilgi yarışmasına katılması ise bana direk Anthony Burgess'in Bir Elin Sesi Var'daki fotoğrafik hafızalı karakterini hatırlattı. Güzel kitaptı o da.
Bu arada son bir not kapak gayet başarılı olmuş, insana enerji veriyor, yapanın eline sağlık...

5 Nisan 2013 Cuma

Ustaparmak - Sarah Waters

2002 yılında yayımlanıp, Man Booker ile sadece kadın yazarlara verilen ve 2012'den sonra ismi Women's Prize for Fiction olarak değişen Orange Prize'ın finalisti olan, orijinal ismiyle Fingersmith, Sarah Waters tarafından kaleme alınmıştır. Gallerli Sarah Waters romanlarında, zaman ve mekan olarak Viktorya dönemini konu alması ve lezbiyen baş karakterlere yer vermesi ile bilinmektedir. Kitap 2005 yılında BBC kanalında yayınlanan bir dizi haline getirilmiştir.

Artemis yayınlarından çıkan kitap, kapağında barındırdığı fazlaca ipucu ile romanın gidişatı ile ilgili birtakım beklentiler yaratıp tahmin etmenizi kolaylaştırıyor. Her an bir entrika beklentisi ile sayfaları çeviriyorsunuz. Bu durum yine de ilk bölümün bitiminde hayret ve merak içinde kalmanızı engelleyemiyor. Her ne kadar kitabın arka kapağında son 250 sayfa için çok heyecanlı olduğu belirtilse de kanımca sonlara doğru tempo düşüyor.

Baş karakter Susan Trinder, Bay Ibbs ve Bayan Sucksby'nin Londra'daki Lant Sokağı'ndaki evinde büyümüştür. Bay Ibbs, yankesicilerin getirdiklerini ucuza alır, Bayan Sucksby ise bebek bakıcılığı ve ticareti yapar. Dolayısıyla ev hırsızın, uğursuzun uğrak yeridir. Bebeklere ağlayınca cin vermekten çekinmeyen Bayan Sucksby Susan'ı tüm bu pislikten uzak büyütür. Ta ki bir gün Beyefendi lakaplı dolandırıcı Richard Rivers bir komploda Susan'ın yardımını cazip bir teklifle talep edene kadar. Beyefendi, kitaplarının resimlerini oluşturmak üzere anlaştığı Briar'da eski bir malikanede yaşayan varlıklı Bay Lilly'nin yeğeni Maud Lilly'nin servetine göz dikmiştir. Ölmüş annesi akıl hastası olan Maud Lilly ile evlenip, servetine ulaşınca da onu akıl hastanesine göndermeyi planlayan Beyefendi, 3000£ vaat ederek Susan'dan evlenene kadar Maud'un hizmetçiliğini yapmasını ve onu evlenmeye ikna etmede kendisine yardım etmesini ister. Susan, Maud'un saflığı karşısında hazırladıkları komplo yüzünden kendisini kötü hisseder, bir yandan da Maud'la duygusal anlamda yakınlaşır. Daha fazla anlatmadan sonra da entrikalar birbirini izler diye bitireyim.

Her ne kadar kapağı aksi gibi görünse de çok satan sabun köpüğü kitaplardan değil Ustaparmak. Kasvetli evler ve karanlık insanlar var. Dönem kitabı olması sebebiyle sanırım; bana Uğultulu Tepeler'i anımsattı.