10 Eylül 2023 Pazar

Uygulama Zenginleri - Chris Stevens


Uygulamalarin ortaya cikisini hikayelestirerek cok guzel ve akici bir sekilde anlatiyor. Son zamanlarda sikca duydugumuz Story Telling pratigi bu kitapta basarili bir sekilde hayata gecirilmis. Bu kadar iyi bir kitabin pek ragbet gorememesi hem uzucu hem de gercekleri soyledigi icin uzerine pek tanitim yapilmadigini gosteriyor.

Kitap, Steve Jobs'in iPhone'u cikaratarak piyasanin gucunu elinde bulunduran ve piyasayi belirleyen operatorleri nasil oyuna getirdigini anlatiyor. Sonrasinda ise yazilim kiricilarinin iPhone yazilimini kirarak korsan bir sekilde telefona kendi yazilimlarini yuklemelerini ve daha sonrasinda ise AppStore'un ortaya cikarak tum uygulama sistemini ve odeme islerini duzenleyici ve denetleyici rol oynamasini anlatiyor. AppStore'dan gelirinin cok azini kazanan Apple'in bu rolu surdurmesinin sebeplerinden biri de uygulamalarin telefon satislarini artirdigini farketmesi oluyor. Sonrasinda ise uygulamalari ile zengin olan birkac yazilimcinin hikayelerini anlatiyor. Her bolumun sonunda bolum ozetini maddeler halinde siraliyor.

Yazar AppStore'un yatak odasi yazilimcilarinin (evden calisan bagimsiz yzilimcilari bu sekilde tanimlamis kitap boyunca) buyuk kitlelere arada sirketler olmadan ulasabilmesi icin essiz bir firsat ve calisma modeli yarattigini soyluyor. Oncesinde buyuk sirketlerin elinde olan ve milyonlarca dolar paralar harcanan karmasik dev oyunlarin yerini AppStore sayesinde basit, iki boyutlu oyunlarin aldigini ve bunlarin da yazilimcilarina cok paralar kazandirdigindan bahsediyor. Ama tabi ki buyuk sirketler bu sefer de iyi is yapan oyunlari almaya ve diger kucuk bagimsiz sirketleri yutmaya basliyor. Satin alinmayi kabul etmeyen sirketlere ise olumune saldiriyorlar. Ozellikle Coors biralari ve Hershey cikolatalari tarafindan telif hakki ihlal edilen iBeer uygulamasi elinde maddi gucu olmasaydi iki buyuk firmanin urununu yagmalamasina ses cikartamayacakti ve uygulamasindan artik para kazanamayacakti cunku ihlalciler iBeer fikrini kendi urunlerine uygulayip reklam karsiligi ucretsiz yapmislardi. 

Uygulamasindan milyonlar kazanan yazlimcilarin hikayelerindeki ortak nokta ise hicbirinin bu isten mutlu olup keyfini cikaramamasi, ustune ustluk bu isin bir bakima kolesi haline gelmeleri. Uygulamalari cok satanlarda bir numaraya ciktiktan sonra gozlerini listeden ayirmamalari ve orada devam etmek icin surekli guncelleme pesinde kosmalari. Angry Birds'un hikayesi, en basta basarili olmamasi, sonra buyuk bir sirkete yanasip (bu kisimlar cok net degildi ama sanirim o sirketin bunyesine katildiktan sonra buyumesi) sonra gorunur olmasi ve diger yazilimcilardan farkli olarak yeni oyunlar yerine lisanslama ile oyuncak, film, vs. sektorlere girerek Angry Birds uzerinden devam etmesi ilgincti.

99 sent'e satilan oyunlarin satin alanlar tarafindan yerden yere vurulmasi da cok ilgincti. Uygulama yapmayi, bir gun oradan zengin olmayi umanlarin muhakkak okumasi gereken, cok dersler iceren bir kitap. On sene once yazilmis oldugu icin su an piyasanin cok daha vahsilestigini dusunebiliriz, nedense iyiye gittini sanmiyorum:) Keske guncel bir devam kitabi olsa.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Şiraz - Serhat Öztürk

 
Serhat Ozturk'un Siraz isimli 2016 tarihli kitabi Can Yayinlari Kirk Merak serisinden cikmis, yazarin simdilik son gezi kitabi. Serhat Ozturk'un diger gezi kitaplari sirasiyla Halep (2011), Selanik (2012) ve Tiflis (2013). Ben yillar once Tiflis ve Selanik kitaplarini okumus ve cok cok begenmistim. Bu kitabi da gorur gormez hic tereddut etmeden aldim. Yazar kitabin sonundaki Tesekkur kisminda bu formatta bir besinci kent kitabi olmayacagini duyurmus ama eklemis sonra da "En azindan yakin gelecekte." diye. Kentlere dair kitaplari dusununce aklima gezi kitabi olmayan bir baska kitap Kirmizi Pelerinli Kent kitabi geliyor. Serhat Ozturk'un kitaplarinin en onemli noktasi bence bir edebi eser gibi sizi soz konusu kentin icine suruklemesi, gercekci bir sekilde o atmosferi yaratmasi, ustune ustluk tarihten, dinden, kulturden ve felsefeden bilgilerle anlattiklarini zenginlestirmesi ve yeni katmanlar eklemesi. 

Siraz kitabi da bu anlamda tum bu zenginlikleri, cesitlilikleri vaadeden bir kitap. Yazarla birlikte kentin sokaklarinda geziyor, tarihinde zaman yolculugu yapiyor, adeta oranin havasini soluyorsunuz. Yazarin anlatimini ve dilini cok basarili buluyorum, tasvirleri gercekten cok hos. Sonuc olarak kuru kuruya bir gezi kitabi degil, edebi tatla soslandirilmis cok lezzetli bir kitap okuyorsunuz. 

Iki tane Sirazli arkadasim var. Kendi aralarinda soyledikleri bir laf vardi, unuttum simdi ama meali bir Sirazli her zaman keyfine cok duskundur gibi bir seydi. Sirazlilar'in siir okumayi ve keyif yapmayi sevdiklerini soylemislerdi. Siraz'in siirle onemli bir bagi vardi, siirleri ezberleyip bunu gunluk dilin parcasi, diyalogun bir ogesi olarak kullananlar vardi.

Bu kitapta da siirlerin ulusal kimlik yaratmadaki onemi, ozellikle Firdevsi'nin Sehname'si uzerinde hayli duruluyor. Kentin bir guc ve gosteri alani olarak degisen iktidarla nasil sekillendigi bir diger nokta ve bu nokta ozellikle bizim kentlerimizle de buyuk benzerlik tasiyor. Bizimle benzesen diger bir nokta ise ikiyuzlu ahlak meselesi ve escinsellige bakis. Kitabin sonunda ise Siraz kentine dair bir Kronoloji paylasilmis. Her sey o kadar tanidik ki. Tipik Ortadogu cografyasi, oynanan oyunlar bicilen deli gomlegi ve buna canak tutan hainler. Ayni senaryo nasil her sefer farkli yerlerde ayni sekilde tekrar ediyor, akli kullanamamanin bir sonucu sanirim ve buna izin verenler bunu hak ediyor belki de...

Sonuc, kitabi siddetle tavsiye ediyorum, kendim de ilk firsatta Halep kitabini edinmeyi dusunuyorum. Iyi okumalar...

25 Nisan 2020 Cumartesi

The Careful Use of Compliments - Alexander McCall Smith

Ilk Alexander McCall Smith kitabim, daha once de ismini duymamistim, itiraf edeyim. Kendisi Ingiltere'de cok meshurmus, Turkce'de de bir suru kitabi basilmis. Yazarin kitap serileri var ve tur olarak da gizem, dedektiflik turunde; Agatha Christie okurlarinin, Jessica Fletcher izleyicilerinin sevecegi turde. Ingilizce "cozy mystery" denen tur. Ortaokul yillarinda Agatha Christie'nin siki bir okuyucusu olmakla birlikte, yasim buyudukce bu tarz kitaplardan uzaklastim. Gozumde ergenlere kitap okuma aliskanligi kazandirmak acisindan gayet faydali olan (benim icin ayni gorevi goren bir diger yazar da Stephen King'ti bu acidan) bir yazardi. Gecen yillarda benzer turde olan Bir Tuhaf Turta Davasi kitabina baslayip, begenmeyip yarida birakmistim. Kisacasi uzak durdugum bu tarza, kafa dagitmak, iyi hissetmek icin bu yazarla tekrar bakmaya karar verdim. Kitaplari da 2. el kitapcidan iyi fiyata aldim (Bu kitaptan baska diger bir seriden de 3 kitap aldim). Bir de ciltli olmalari ve kapaklari hosuma gitti.

Bu kitap Isabel Dalhousie serisinin 4. kitabi; seri ise 15 kitaptan olusuyor. Isabel bir felsefe dergisinde editordur. Mali durumu iyi olan Isabel'in, sarkuteri sahici yegeni Cat ile arasi bozulmustur. Sebep ise Isabel'in Cat'in eski sevgilisi ile birlikte olmasi ve cocuklarinin olmasidir. Isabel bir gun acik artirmadan bir McInnes tablosu almaya karar verir. Sonrasinda ise olaylar gelisir diyecegim ama pek bir olay da olmadi kitapta. Ben cinayet filan bekliyordum, seriyi bilmedigim icim ya da en azindan cozmesi zor bir gizem. Kitapta bir gizem var ama sonu bastan belli bir gizem. Yani amaciniz bilmeceler, bulmacalar ise bu kitap ona uygun degil. Kitap elimde biraz surunmesine ragmen kitabi sevdim ben. Sevmemin sebebi ise anlatimi; gunluk olaylari ve insanlarla ilgili gozlemlerini sadelikle tatli tatli anlatmasi. Kitap Edinburgh'ta geciyor, zira yazar da burali. (Diger en unlu serisi ise yazarin uzun yillar yasadigi Botswana'da geciyor.) Gezi icinse Jura adasina gidiyorlar. Ismi anilan yerlerden bir digeri ise Islay adasi. Viskiye ilginiz varsa bu adalarin isimlerine asina olmaniz muhtemel, en unlu malt viski damitim evlerinin cogu bu ve civar adalarda konumlaniyor. Benim de esimle bu bolgeye viski tadim seyahati hayalimiz var:) Bu sebepten, oralari anlatmasi bana cazip geldi. Kitabin diger guzel yani ise insanlarin birbirine olan davranislarini gozlemci bir sekilde detaylandirmasiydi. Diger serideki kitaplari da okuyacagim. Tam yagmurlu havada sicak cay/kahve ile okumalik bir kitap diyerek bitireyim.
                                                         Edinburgh eski sehir merkezi

Ayaşlı ile Kiracıları - Memduh Şevket Esendal

Uzunca bi aradan sonra merhaba! Kitaplar birikiyor fakat girmeye vakit olmayinca, cogunun detaylarini hatta konularini unutuyorum. Bu kitabi da ocak ayinda okumustum, cok da begenmedigim icin aklimda pek bir sey kalmamis. Kitabin bas karakteri, odalarinin her birinin farkli kisilere ya da ailelere kiraya verildigi bir evin odalarindan birini kiralar. Kitap da bu evin icindeki yasamdan bir kesit sunuyor. Bu kitap Milli Egitim Bakanligi'nin okullara tavsiye ettigi 100 temel eserden birisi, ayrica da Esendal'in en onemli yapitlarindan birisi kabul ediliyor ve zamaninda CHP Roman Odulu'nu almis. Ben de acikcasi hem Klasik Turk Edebiyati'na duskunlugumden hem de arkasinda yazan Cumhuriyet'in ilk yillarindaki Ankara'dan kesit sunma vaadine kapilarak bu kitabi almistim. Bekledigimi bulamamakla beraber, kitabin anlatimini, kitaptaki kisilerin coklugunu ve olaylarin kopuk kopuk olmasini kafa karistirici buldum. Ayrica cogu yerde imali bir anlatimin mi oldugu yoksa direk soylenen seyin mi kastedildigi muglakti. Benim anladigim evin bazi kiracilari fuhus isi icerisinde. Zaten bir tanesi de evinde kumar oynatiyor sonra baska bir eve gecip orada isleri buyutuyor. Bas karaktere de birtakim kadinlar gonderiyorlar, evlensin diye mi baska bir sey icin mi orasi da mechul. Yani okulada okutmak icin baska kitap mi yok, ayrica bu kitap nasil boyle unlu olmus, gercekten anlamadim. Yine de Mahmut Sevket Esendal'in baska bir kitabini daha okumak istiyorum, belki sadece bu eseri boyledir, kimbilir.

2 Temmuz 2018 Pazartesi

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

Sabahattin Ali'nin 1940 yilinda yazmis oldugu Icimizdeki Seytan kitabi, 1998 yilinda Yapi Kredi Yayinlari'ndan yayimlanmaya baslar. Su an ise kitap 48. baskisini yapmis populer bir kitap. Kitabin basinda Selim Ileri'nin onsozu bulunuyor. Bu onsozde, Sabahattin Ali'ye bakisin zaman icinde nasil degistiginin izlerini de gormek mumkun. Onceleri komunist, zararli olarak damgalanmis ve kitaplari yasaklanmis oldugu icin, Sabahattin Ali'nin kitaplarini bulmak ve okumak zor, hatta tehlikelidir.

Sabahattin Ali'yi ve o donemin ruhunu/durumunu Cetin Yetkin'in Karsidevrim kitabinda detaylica okumus ve Sabahattin Ali'nin oldurulmesine, mezarinin bile belli olmamasina cok uzulmustum. Sabahattin Ali'nin arkadaslariyla beraber cikardiklari Marko Pasa gazetesi donemin siyasetini cok elestirdigi icin ya gazete surekli kapatiliyor ya da yazarlari tutuklaniyordu. Bu sebeple gazetenin basinda yazarlari tuttuklu degilse cikar gibi bir ibare oldugundan bahsediyordu.

Icimizdeki Seytan'da olay orgusu yer yer daginik, ama guzel tespitler var ve anlatimi cok ustaca. Babasi olen Macide, akraba evindeyken kapi onune konur, aslinda hakarete ugrar ve evi terkedip gider. Uzaktan akrabasi Omer, bu durumdan once Macide'yi vapurda gorup ilk bakista asik olmustur ve sonra da uzaktan akraba olduklarini ogrenmistir. Macide akraba evinden ciktiginda kapida Omer'i gorur ve evlenmek uzere onunla birlikte yasamak icin dairesine tasinir. Omer akli bes karis havada havai ve sorumsuz bir genctir. Her turlu isi savsaklamaktadir, memuriyet hayatini da dahil. Gecim sikitisi yasayan cift; ondan bundan borcla gecinecek sonrasinda olaylar daha kotu noktalara varacaktir.

Omer ve arkadasi iki farli ucu temsil eder, biri hayalci, digeri hirsli bir makyavelist. Cevrelerindeki yazar cizer takimi daha da beter tiplerdir, ki bu kisilerin aslinda gercek hayatta Peyami Safa ve Nihal Atsiz oldugu ile ilgili iddialar vardir. Sabahattin Ali onlari elestirmek icin kitaba karakter olarak eklemistir. Bu anlamda iyi bir aydin elestirisi vardir. Sabahattin Ali, bu kisilerin hayattan ve toplumdan kopuk, kendi fikirleri yerine bati fikirlerini ezberleyip soyleyen, ozgun fikirleri olamayan zavallilar olarak resmeder. Macide ise halktir, ama etrafinda dogruyu bir turlu bulamaz. Akrabasinin evi bayagidir, insanlar kucuk hesaplar pesindedir. Omer ve cevresi bohemlik adi altinda sacma sapan yasar, kimseye faydasi olmayan tiplerdir. Akli basinda tek bir kisi vardir o da eski muzik ogretmeni Bedri'dir. Zaten cogu elestiri ve tespit de onun agzindan dile geitirilmistir. Kurk Mantolu Madonna kadar iyi bulmadigim, biraz depresif ama toplumla ilgili elestirileri ve tespitleri ile degerli bir kitap.

Prayer (Duaci) - Philip Kerr

Iskocya dogumlu Ingiliz yazar Philip Kerr'in 2014 yilinda basilan kitabi Prayer (Duaci), FBI ajani Gils Martins'in Tanri'ya olan inancini kaybedip, dolambacli yoldan tekrar kazanma hikayesi. Goodreads'ten kitabin puanina baktigimda yazarin en dusuk puanli kitaplarindan biri oldugunu gordum. Yine de ben kitabi sevdim, sicak yaz gununde iyi giden surukleyici, yer yer urpertici, akici bir anlatimi vardi. Bazi dini kisimlarinda akicilik sekteye ugrasa da kitabi genel olarak begendim. Yine de kitabin mesaji cok problemli, genc yasta okuyan birine yanlis mesaj verebilir, ya da dini hassasiyeti olan birini bir hayli kizdirabilir.

Konusuna gelince, Harvard hukuk mezunu Gil Martins, iyi bir is firsatini geri cevirip FBI ajani olur. Esi Ruth'un babasi zengindir ve babanin aldigi evde oturup, yine onun uyelik aidatini odedigi Houstonian Club'une giderler spor yapmak icin. Ogullari Daniel dogmadan once yasadiklari cocuk sahibi olamama sorunlari nedeniyle Ruth iyice dindar olup cikmistir, halbuki oncesinde ayni okula giderlerken hic de dindar degildir. Gils ise Tanri inancini sorgulamaktadir, keza suclu olduguna inandirdigi bir sucluyu sucunu itiraf etmesi icin tesvik etmis, sonrasinda bu kisi idam edilmis ve daha sonra bu kisinin masum oldugu ortaya cikmis fakat is isten gecmistir. Bu arada, Ruth kafayi dinle bozup, surekli dua etmek istemesi ve kiliseden cikmak istememesi Gils'i Ruth'dan uzaklastirir. Cift, Houston'da yasamaktadir.

Sonra cinayetler ve olaylar baslar. Bu kisimlarda olaylari yazar biraz karisik anlatmis. Iki tane cinayet serisi var, bir de teror olayi. Teror olayi hemen sonuca baglaniyor. Ilk cinayet serisinde iyilik melegi gibi olan insanlar hedef aliniyor. Ikinci cinayet serisinde de ateistler hedef tahtasinda. Bunun disinda bir de pedofili cetesive bununla ilgili bir sorusturma var. Cok fazla olayin olmasi aslinda gercekcilik olarak dusunulebilir, keza buyuksehirde bir buroda sanmiyorum ki tek bir seri olsun. Kitabin odaklandigi seri ise ateistlerin oldurulmesi. Gil Martins'in arkadasi Katolik rahip olumler arasinda bir motif gorerek Gils'e gelir ve ondan bu olumleri arastirmasini ister. Olumlerin tumu kaza olarak kayda gecse de herbiri birbirinden tuhaftir ve hicbir supheli de yoktur. Gils bir yandan olaylari arastirirken, bir yandan da ateist olur. Sonra olaylar, olaylar... kitabin surprizini bozmamak icin daha fazla yazmayacagim.

Kitap boyunca, yazari da evanjelist oldugu icin acaba evanjelizm propagandasi mi diye diye hafiften rahatsiz bir sekilde okudum. Zira Evanjelizm (Ramazan Kurtoglu) kitabini okudugum zaman bu konuda hafiften paranoyak olmustum. Ama sonlara dogru bayagi din dusmani bir kitap olduguna karar verdim. Kitabin atmosferi, Teksas'i guzel guzel analiz etmesi, Ike kasirgasi sonrasi enkaza donen Galveston'i hayalet sehir olarak cok yerinde bir secimle korku ogelerinin agir bastigi kisimlara fon yapmasi gayet basariliydi. Houston'in sehirciligi icin soylediklerine sonuna kadar katiliyorum, kisaca sehir planlamasinin silahlarin yasaklanmasindan bile daha oncelikli olmasi gerektigini soyluyordu. Sehir planlamasi yapilmadan kurulan bir sehir oldugu icin Houston cok buyuk olmasina ragmen, diger Amerikan sehirlerine kiyasla plansiz ve cirkin, altyapisi sorunlu. Zaten Meksika Korfezi'ne yakin oldugu icin surekli tehdit altinda, buna ragmen hic onlem yok, yagmurda sel basiyor, vs. vs. Teksaslilar'in asiri kibar olmasi da, silahlara duskunluguyle ve cumhuriyetci ve muhafazakar olmalariyla bilindikleri icin cogu kisiye sasirtici gelebilir ama iki yildan fazladir Teksas'ta yasiyorum ve hayatimda gordugum en kibar insanlar Teksaslilar derim rahatlikla. Kitabi sevmemin bir sebebi de yasadigim bolgeyi anlatmasi. Bu kitabin Turkce baskisi yokmus ama ayni yazarin baska kitaplari var. Zaten kendisi Bernie Gunther serisi ile biliniyormus ve bu seri New York Times coksataniymis.


26 Nisan 2018 Perşembe

Sessiz Kiz - Tess Gerritsen

Tess Gerritsen'den Rizzoli ve Isles serisinin sekizinci kitabi: Sessiz kiz. Temposu yuksek, gecmise donusler ve daha once burada yazmis oldugum kitaplardaki gibi ikili bir anlatim benimsenmis. Bu sekilde olaylar bir nesnel bakis acisiyla, bir de sorusturmayla ilgisi olan ama suclu olmadigini umdugumuz ya da zannettigimiz bir kisinin bakis acisiyla anlatiliyor. Bu sayede, bilgiler iki tarafli verilip gizem ve tansiyon artiriliyor. Buraya kadar her sey iyi guzel de, yazar sovenistlik yapmaya baslayinca kitabin tadi kacti. Tess Gerritsen hakkindaki fikirlerim degisti bu kitaptan sonra. Ismi Amerikali olan yazar Cin kokenli. Bu kitap da Cin mahallesinde geciyor. Gecmiste yasanan coklu cinayet ve sonrasinda cinayetleri isleyen kisinin intihar ettigi eski dosya yeniden aciliyor. Kurbanlardan birinin esi bu dosyayi tekrar actirmak icin her yolu deniyor; zaten ikinci bakis acisi da onunki. Neyse, kitap iyi hos da, yazar bir basliyor Cin'i methetmeye, yok celigi soyle, kilici boyle, Sam celigi aslinda sizin bildiginiz gibi degil, ninjalik Japon degil Cin icadi, Taiwan Cin'in vs. Bunlar disinda kadin savasci gelenegi guzel ama gercek mi arastirmak lazim, kurgu kitaplarda her soylenen dogru degil sonucta. Kitabin sonu da cok zorlama. Atmosferi ve tempoyu iyi yaratiyor ama bu saydigim seyler yuzunden okurken yer yer rahatsiz oldum.

Kiralik Konak - Yakup Kadri Karaosmanoglu

Yakup Kadri'nin simdiye kadar okudugum kitaplari, Sodom ve Gomore, Nur Baba ve Yaban. Ucunu de cok begenerek okumustum. Kiralik Konak (1920) ise ilk romani, donemin yozlasan ahlak anlayisini elestirmek icin yazilmis. Bu kitabi hic sevmedim, uzun sure elimde surundu. Dili cok agir, Turkce degil Osmanlica. Kitabin arkasinda da belirtildigi gibi Yakup Kadri, 1910-1974 yillari arasinda eserler veriyor. Verdigi eserler bir yandan da Turkce'nin gecirdigi evreleri yansitiyor. Bu kitap da ilk romani oldugundan dilini anlamasi zordu. Bu gibi durumlarda genelde dipnotlarda sozcuklerin anlamlarini yazarlar; bu kitapta bazi sozcuklerin anlamlari parantez icinde yanlarina yazilmis fakat yetersiz kalmis. Zaten cok sayida sozcugu bilmeyince anlamina baksaniz da okumak pek keyifli olmuyor.
Konusuna da anlatimina da pek isinamadim. Mirasyedi bir ailenin kizlarinin ve dedelerinin merkezde oldugu bir yoldan cikma hikayesi diyerek ozetlenebilir. Uc kusagin temsil ettigi degerler uzerinden yasadiklari catismayi anlatiyor. Naim efendi, dede oluyor, pasifligiyle gidisata dur diyemiyor, en sonunda malindan mulkunden, ailesinden oluyor. Kucuk torun Seniha, doneme ahlak anlayisina aykiri gelen bir hayati benimsiyor, sevgilileri oluyor, evden kaciyor Avrupa'ya gidiyor, vs. Faik Bey, Seniha'nin sevgilisi, aralarinda sonrasinda neler geciyor pek anlasilmiyor, ustunkoru deginilmis. Hakki Celis, Naim efendinin kiz kardesinin torunu, Seniha'ya asik, aci ceken sair, sonrasinda milli bilinci uyaniyor, Canakkale cephesinde savasmaya gidiyor. Hikaye akmiyor, buyuk puntolarla yazilmis, cok kalin bir kitap olmamasina ragmen bitmesi cok uzun surdu. Yakup Kadri'nin dili, olay orgusu ve akiciligi bu kitaptan bir yil sonra yayimladigi Nur Baba (1921) kitabinda cok cok daha iyiydi. Kanimca, benzer konulari, 1928 tarihli Sodom ve Gomore'de cok daha basarili bir sekilde islemistir. Bunlara ragmen, kitapta birkac paragrafi begendim; bir tanesi de asagidaki Hakki Celis'in eglendigini zanneden, barda oyalanan insanlarla ilgili dusundukleri.


20 Şubat 2018 Salı

Fatih Harbiye - Peyami Safa

Peyami Safa sevdigim bir yazardir. Kitaplari ile ilk tanisikligim lisede okudugum Dokuzuncu Hariciye Kogusu ile olmustu. Konusu depresif olsa da sevmistim bu kitabi. Yillar sonra Yalniziz kitabini okuyunca ise Peyami Safa'ya hayran kaldim. Yalniziz kitabi Turk Edebiyati'nin en guzel, analiz gucu yuksek, betimlemeleri zengin kitaplarindan birisi kanimca. Sonrasinda Bir Tereddudun Romani kitabini okudum. Yalniziz kadar iyi bulmadim ama oncesinde okumus olsaydim eminim ki kiyaslama yapmayacagim icin daha cok sevecektim. Fatih Harbiye'ye gelince, dogulu olmak ve batili olmak arasinda yasadigimiz bocalamayi anlattigi icin ilgimi cekti. Olaylarin ikicil onemde oldugu, ruhsal tahlillerin on plana ciktigi kitapta karakterlerin ic dunyalarina odaklanilmis. Her karakter bir durusu, felsefeyi temsil ediyor. Az karakterle toplumun yasadigi kafa karisikligi anlatilmis.

(Bu arada bu kitabin dizisini cekmisler. Kitapla hic alakasi olmayan bir senaryosu varmis. Kitapta cok az olay var.)

Neriman eski bir evde muhafazakar babasi Faiz Bey ve hizmetcileri Gulter ile yasamaktadir. Konservatuarin alaturka kisminda ud bolumunde okumaktadir ve kemence bolumunde okuyan Sinasi ile nisanlidir. Sinasi babasi Faiz Bey icin ideal damat adayidir; muhafazakar, ve iyi huyludur. Ayni zamanda mulayim olan Sinasi Neriman'a gore pasiftir. Uzun suredir nisanli olan ciftin evlenmesini konu komsu akraba es dost herkes beklemektedir. Oysa Neriman, Pera'daki yasam tarzindan, isiltili vitrinlerden, balolardan etkilenmistir ve yeni bir yasam tarzina ozlem duymaktadir. Okulda tanistigi Macit alafranga keman bolumunde okurken okulu birakmis ve Neriman'in ozendigi hayat tarzini sembolize eden bir karakterdir.

Bir okul cikisi Neriman Macit'le bulusmaya gider, Sinasi'ye de yalan soyler. Sinasi sonra tesadufen Neriman'in yalan soyledigini kesfeder ama bunu yuzune soyleyemeyecek kadar pasiftir hatta Faiz Bey'e karsi bu yalana ortak dahi olur. Neriman'in bir sonraki hamlesi ise Macit'in davet ettigi baloya gitmek ve bu balo icin giyecek kiyafetleri maddi zorluk icinde olan babasina aldirmaktir (Bu kisimlar melodramatik Turk filmi kivaminda, Neriman da kotu kalpli evlat rolundedir). Kitapta baska bir olay yoktur. Kalan kisimlar vicdan muhasebesi, olaylarin muhakemesi gibi seylerden olusur. Psikolojik tahlilleri severim ama bu kitap yer yer melodrama kacan havasiyla icimi baydi. Kotu kitap diyemem ama depresif. Ayrica cok da muhafazakar bir bakis acisiyla yazilmis. Bir de siyah beyaz gibi alafranga kotudur, alaturka iyidir diyemeyiz. Ikisinin de iyi yanlari var, kotu yanlari var. Zaten bizim cografyanin zenginligi de bu ikisini sentezlemesinde. Ama kitabin durusu taraf tutarcasina. Aslinda Peyami Safa'nin alaturka taraftari olmadigini biliyorum. O yuzden biraz sasirtici da buldum diyebilirim. Bunlarin disinda incecik bir kitap. Her sayfanin altina dipnot olarak eski kelimelerin cevirilerini koyarak mini bir sozluk yapmislar, iyi de olmus.

19 Aralık 2017 Salı

Hiperobjeler: Dunyanin Sonundan Sonra Felsefe ve Ekoloji - Timothy Morton



2013 tarihli Hiperobjeler: Dunyanin Sonundan Sonra Felsefe ve Ekoloji (Hyperobjects: Philosophy and Ecology after the End of the World) kitabinda Timothy Morton, daha once "Ekolojik Dusunceler (The Ecological Thoughts)" kitabinda ortaya attigi Hiperobje terimini detayli bir sekilde tanimliyor.

Hiperobje nedir?

Insanlara kiyasla zamanda ve mekanda buyuk olcekli yayilmis seylere hiperobje deniyor. Ornegin, biyosfer, solar sistem ya da dunya uzerinde bulunan tum plutonyum, vs. ya da insan uretimi ve uzun omru olan seyler, mesela plastik bardaklar ya da torbalar. Hiper kisminin da vurguladigi gibi miktari diger nesnelerden acik ara fazla olan seyler. Bu yuzden onlari hicbir zaman tam anlamiyla anlayamayacagiz ve kontrol edemeyecegiz. Hiperobjeleri cok buyuk ve zamanda yayilmis olmalari sebebiyle butun olarak goremeyiz; ancak grafikler, entsrumanlar ya da deneyimlerimiz yoluyla anlamaya calisabiliriz. Kuresel isinma ornegini ele alirsak tumunu degil ama etkilerini ya da verilerini gozlemleyebiliriz, yillik hava durumu olcumleri, gunes yanigi gibi. Nesne-yonelimli ontolojiye gore, objeler kendi baslarina ve insan algisindan bagimsiz olarak varolurlar, yani biz gormesek de onlar varolmaya devam ederler. Direkt olarak deneyimleyemedigimiz hiperobjeleri ancak felsefe ve sanat yoluyla anlayabiliriz.

Morton'a gore hiperobjeler sayesinde sonunda antroposenle yuzlesebildik.

Antroposen nedir?

21. yuzyil Dunya jeolojik tarihi acisindan farkli bir donem olarak geciyor. Bu donemi anlatmak icin "Antroposen (Anthropocene)" terimi kullaniliyor. Terim ilk kez Nobel odullu, atmosferik kimyaci Paul Crutzen ve biyolog Eugene Stroermer tarafindan insanligin dunya uzerindeki etkileri ile baslayan jeolojik donemi tanimlamak icin kullanilmis. Crutzen'in 2002 tarihli Nature dergisinde cikan makalesinde kullanilan Antroposen, daha sonra diger disiplinlerde de siklikla kullanilmaya baslanmis. O zamandan beri sirf bu konu uzerine uc tane akademik dergi yayimlanmaya baslamis. Ekonomiden siire binlerce kitap ve makale basilmis. Terim, 2014 yilinda Oxford Ingilizce sozluge girmis. Antroposenin baslangic tarihi ile tartismalar olsa da, genel olarak antroposenin plutonyum izotoplarinin genis bir alana yayilmasina sebep olan nukleer test yuzunden 1950 yili ile basladigi kabul ediliyor. Timothy Morton, gelecekte jeologlarin kayalari incelerken katmanlar arasinda fosillesmis plastik ya da egzos gazlarindan kalan karbonu bulabileceklerini ve bunun da bizim gezegene olan etkimizin birer kaniti olacagini soyluyor. Su an ise bu surecin olusumuna taniklik ediyoruz. Morton, bu donemin ayni zamanda bir aydinlanma cagi oldugunu belirtiyor. Artik 60 yil onceki gibi bilincsiz degiliz ve gezegene yaptigimiz etkinin farkindayiz ve artik bilmezden gelemeyiz. O yuzden, su anda yaptigimiz her bir hareket cevresel bir sorun aslinda. Cunku her sey birbiriyle baglantili ve dongu icerisinde. Illa gidip Buyuk Set Resifi'nde mercan beyazlatmak degil, sadece klimayi acmak da etki etmek diyor Morton. Arabanizin kontagini cevirdiginizde Dunya'ya zarar vermeyi amaclamiyorsunuz ama sonucta olan bu. Morton'a gore her birey bu anlamda sucu paylasiyor. Bireysel eylemler teker teker onemsiz ve ihmal edilebilir miktarda gorunse de, milyon ve milyarlarla carpinca onemsiz miktarlar onemli sayilara donusuyor. Faturayi her bireye kesmesi sebebiyle Morton, solcular tarafindan elestiriliyor. Sol gorustekiler, Morton'un antroposen konseptini irk, sinif, toplumsal cinsiyet, somurgecilik konularini hice sayarak, sadece ayricalikli (beyaz, batili, erkek) bir sinifin eylemlerinin zararlarini tum insanliga maletmesini elestiriyor. Hatta antroposen terimi yerine "capitalosen (capitalocene)" terimi de one surulmus ama digeri kadar ilgi gormemis. Morton'a gore ise ekolojik aciliyetlere Marksist politik cevap ise bireyin etkisini tamamiyle gozardi ettigi icin ikiyuzlu. Morton, her gun benzin alan milyonlarca kisinin etkisini nasil yok sayacagiz diyor.

Dunya'ya zarar verdikce onun bir parcasi oldugumuzu daha iyi anliyoruz. Morton'a gore, artik dunya uzerinde insan disindaki her seyi kontrol edebildigimiz yanilgisindan vazgecmeliyiz, cunku hicbir zaman kontrol edemedik ama Dunya ile siki sikiya bagliyiz ve onun bir parcasiyiz. Yaktigimiz, attigimiz, bir sekilde kurtuldugumuzu sandigimiz her sey bize farkli bir sekilde geri donuyor, hava kirliligi gibi.

 
R&Sie Mimarlik tarafindan cevre sorunlarina dikkat cekmek icin tasarlanmis Dusty Relief isimli bina (2002) (kaynak: http://www.new-territories.com/roche2002bis.htm) Bu projede, alisik oldugumuz binalardaki artiktan kurtulma mantigi tersine cevrilmis; bina etrafindaki kiri, tozu ustune cekiyor ve kendine bu tozdan ortu olusturuyor. Sanat galerisi olarak tasarlanan bina, hiperobjelerin estetigi sekillendirmesine guzel bir ornek teskil ediyor. 

Dunya, cevre ya da doga, bizi icine alan bir kap gibi dusunuldugunde aslinda objelestirilmis oluyor. Morton bunu Aristocu metafizigin madde ve kazalar basligi uzerinden inceliyor. Kuresel isinmanin hava durumunu "kaza"dan maddeye donusturdugunu belirtiyor. Aristo'ya gore yazin kutup sogugu olursa bu kazadir. Ama asiri sicak olursa bu beklenen durumdur. Hava durumunda olusan bu her sapma diger deyisle"kaza" kuresel isinmanin bir belirtisidir. Hava, bir fondur (background) ama ornegin bir firtina olursa bu gecici olarak on plana (foreground) gelir. Kuresel isinma bu fon ve on plan ayrimini ortadan kaldirmistir. 

Hiperobjeler, etik anlayisimizi da yeniden gozden gecirmemiz gerektigine isaret eder. Baskasini, yabanciyi hatta "garip yabanci (strange stranger)"yi temel alan yeni bir etik anlayisina ihtiyacimiz var. Kelime oyunlari yapan Morton, kendi urettigi "garip yabanci" terimi ile bize sonsuza dek yabanci olan ve olacak olan kisileri kasteder; hicbir zaman herhangi bir yakinligimiz olamayacak kisileri. Bunu da Plutonyum ornegi ile aciklar. Plutonyumun en kisa yari omru olan izotopunun yari omru 24.000 yildan fazladir. Bugunden o gune, ki o gune insanlik kalir ise herhangi bir insan ile anlamli bir yakinligimiz veya alakamiz olamayacagini soyleyerek, onlarin garip yabancilar olduklarini belirtir. Oysa onlarin gelecekteki hayatlarini dogrudan etkileyecek kararlari biz bu zamandan alarak, onlarin hayatina etki ederiz. Dolayisiyla, hicbir zaman tanima imkanimiz olmayacak ve bizimle ilgisi olmayan insanlari goz onunde bulunduran bir etige ihtiyacimiz vardir. 

Kitap, genel olarak okumasi pek kolay olmayan bir kitap, dolayisiyla okumaya baslamadan once ne soyledigi ile ilgili fikir sahibi olursaniz daha rahat anlasilabilir. Yazarin dili cogu yerde anlasilmaz. Ek olarak, felsefe altyapisi gerektiriyor. Iyi okumalar.



Kaynakca

Morton, Timothy. Hyperobjects: philosophy and ecology after the end of the world. Minneapolis: University of Minnesota Press, 2014.
https://www.theguardian.com/world/2017/jun/15/timothy-morton-anthropocene-philosopher
http://www.hcn.org/issues/47.1/introducing-the-idea-of-hyperobjects