19 Aralık 2017 Salı

Hiperobjeler: Dunyanin Sonundan Sonra Felsefe ve Ekoloji - Timothy Morton



2013 tarihli Hiperobjeler: Dunyanin Sonundan Sonra Felsefe ve Ekoloji (Hyperobjects: Philosophy and Ecology after the End of the World) kitabinda Timothy Morton, daha once "Ekolojik Dusunceler (The Ecological Thoughts)" kitabinda ortaya attigi Hiperobje terimini detayli bir sekilde tanimliyor.

Hiperobje nedir?

Insanlara kiyasla zamanda ve mekanda buyuk olcekli yayilmis seylere hiperobje deniyor. Ornegin, biyosfer, solar sistem ya da dunya uzerinde bulunan tum plutonyum, vs. ya da insan uretimi ve uzun omru olan seyler, mesela plastik bardaklar ya da torbalar. Hiper kisminin da vurguladigi gibi miktari diger nesnelerden acik ara fazla olan seyler. Bu yuzden onlari hicbir zaman tam anlamiyla anlayamayacagiz ve kontrol edemeyecegiz. Hiperobjeleri cok buyuk ve zamanda yayilmis olmalari sebebiyle butun olarak goremeyiz; ancak grafikler, entsrumanlar ya da deneyimlerimiz yoluyla anlamaya calisabiliriz. Kuresel isinma ornegini ele alirsak tumunu degil ama etkilerini ya da verilerini gozlemleyebiliriz, yillik hava durumu olcumleri, gunes yanigi gibi. Nesne-yonelimli ontolojiye gore, objeler kendi baslarina ve insan algisindan bagimsiz olarak varolurlar, yani biz gormesek de onlar varolmaya devam ederler. Direkt olarak deneyimleyemedigimiz hiperobjeleri ancak felsefe ve sanat yoluyla anlayabiliriz.

Morton'a gore hiperobjeler sayesinde sonunda antroposenle yuzlesebildik.

Antroposen nedir?

21. yuzyil Dunya jeolojik tarihi acisindan farkli bir donem olarak geciyor. Bu donemi anlatmak icin "Antroposen (Anthropocene)" terimi kullaniliyor. Terim ilk kez Nobel odullu, atmosferik kimyaci Paul Crutzen ve biyolog Eugene Stroermer tarafindan insanligin dunya uzerindeki etkileri ile baslayan jeolojik donemi tanimlamak icin kullanilmis. Crutzen'in 2002 tarihli Nature dergisinde cikan makalesinde kullanilan Antroposen, daha sonra diger disiplinlerde de siklikla kullanilmaya baslanmis. O zamandan beri sirf bu konu uzerine uc tane akademik dergi yayimlanmaya baslamis. Ekonomiden siire binlerce kitap ve makale basilmis. Terim, 2014 yilinda Oxford Ingilizce sozluge girmis. Antroposenin baslangic tarihi ile tartismalar olsa da, genel olarak antroposenin plutonyum izotoplarinin genis bir alana yayilmasina sebep olan nukleer test yuzunden 1950 yili ile basladigi kabul ediliyor. Timothy Morton, gelecekte jeologlarin kayalari incelerken katmanlar arasinda fosillesmis plastik ya da egzos gazlarindan kalan karbonu bulabileceklerini ve bunun da bizim gezegene olan etkimizin birer kaniti olacagini soyluyor. Su an ise bu surecin olusumuna taniklik ediyoruz. Morton, bu donemin ayni zamanda bir aydinlanma cagi oldugunu belirtiyor. Artik 60 yil onceki gibi bilincsiz degiliz ve gezegene yaptigimiz etkinin farkindayiz ve artik bilmezden gelemeyiz. O yuzden, su anda yaptigimiz her bir hareket cevresel bir sorun aslinda. Cunku her sey birbiriyle baglantili ve dongu icerisinde. Illa gidip Buyuk Set Resifi'nde mercan beyazlatmak degil, sadece klimayi acmak da etki etmek diyor Morton. Arabanizin kontagini cevirdiginizde Dunya'ya zarar vermeyi amaclamiyorsunuz ama sonucta olan bu. Morton'a gore her birey bu anlamda sucu paylasiyor. Bireysel eylemler teker teker onemsiz ve ihmal edilebilir miktarda gorunse de, milyon ve milyarlarla carpinca onemsiz miktarlar onemli sayilara donusuyor. Faturayi her bireye kesmesi sebebiyle Morton, solcular tarafindan elestiriliyor. Sol gorustekiler, Morton'un antroposen konseptini irk, sinif, toplumsal cinsiyet, somurgecilik konularini hice sayarak, sadece ayricalikli (beyaz, batili, erkek) bir sinifin eylemlerinin zararlarini tum insanliga maletmesini elestiriyor. Hatta antroposen terimi yerine "capitalosen (capitalocene)" terimi de one surulmus ama digeri kadar ilgi gormemis. Morton'a gore ise ekolojik aciliyetlere Marksist politik cevap ise bireyin etkisini tamamiyle gozardi ettigi icin ikiyuzlu. Morton, her gun benzin alan milyonlarca kisinin etkisini nasil yok sayacagiz diyor.

Dunya'ya zarar verdikce onun bir parcasi oldugumuzu daha iyi anliyoruz. Morton'a gore, artik dunya uzerinde insan disindaki her seyi kontrol edebildigimiz yanilgisindan vazgecmeliyiz, cunku hicbir zaman kontrol edemedik ama Dunya ile siki sikiya bagliyiz ve onun bir parcasiyiz. Yaktigimiz, attigimiz, bir sekilde kurtuldugumuzu sandigimiz her sey bize farkli bir sekilde geri donuyor, hava kirliligi gibi.

 
R&Sie Mimarlik tarafindan cevre sorunlarina dikkat cekmek icin tasarlanmis Dusty Relief isimli bina (2002) (kaynak: http://www.new-territories.com/roche2002bis.htm) Bu projede, alisik oldugumuz binalardaki artiktan kurtulma mantigi tersine cevrilmis; bina etrafindaki kiri, tozu ustune cekiyor ve kendine bu tozdan ortu olusturuyor. Sanat galerisi olarak tasarlanan bina, hiperobjelerin estetigi sekillendirmesine guzel bir ornek teskil ediyor. 

Dunya, cevre ya da doga, bizi icine alan bir kap gibi dusunuldugunde aslinda objelestirilmis oluyor. Morton bunu Aristocu metafizigin madde ve kazalar basligi uzerinden inceliyor. Kuresel isinmanin hava durumunu "kaza"dan maddeye donusturdugunu belirtiyor. Aristo'ya gore yazin kutup sogugu olursa bu kazadir. Ama asiri sicak olursa bu beklenen durumdur. Hava durumunda olusan bu her sapma diger deyisle"kaza" kuresel isinmanin bir belirtisidir. Hava, bir fondur (background) ama ornegin bir firtina olursa bu gecici olarak on plana (foreground) gelir. Kuresel isinma bu fon ve on plan ayrimini ortadan kaldirmistir. 

Hiperobjeler, etik anlayisimizi da yeniden gozden gecirmemiz gerektigine isaret eder. Baskasini, yabanciyi hatta "garip yabanci (strange stranger)"yi temel alan yeni bir etik anlayisina ihtiyacimiz var. Kelime oyunlari yapan Morton, kendi urettigi "garip yabanci" terimi ile bize sonsuza dek yabanci olan ve olacak olan kisileri kasteder; hicbir zaman herhangi bir yakinligimiz olamayacak kisileri. Bunu da Plutonyum ornegi ile aciklar. Plutonyumun en kisa yari omru olan izotopunun yari omru 24.000 yildan fazladir. Bugunden o gune, ki o gune insanlik kalir ise herhangi bir insan ile anlamli bir yakinligimiz veya alakamiz olamayacagini soyleyerek, onlarin garip yabancilar olduklarini belirtir. Oysa onlarin gelecekteki hayatlarini dogrudan etkileyecek kararlari biz bu zamandan alarak, onlarin hayatina etki ederiz. Dolayisiyla, hicbir zaman tanima imkanimiz olmayacak ve bizimle ilgisi olmayan insanlari goz onunde bulunduran bir etige ihtiyacimiz vardir. 

Kitap, genel olarak okumasi pek kolay olmayan bir kitap, dolayisiyla okumaya baslamadan once ne soyledigi ile ilgili fikir sahibi olursaniz daha rahat anlasilabilir. Yazarin dili cogu yerde anlasilmaz. Ek olarak, felsefe altyapisi gerektiriyor. Iyi okumalar.



Kaynakca

Morton, Timothy. Hyperobjects: philosophy and ecology after the end of the world. Minneapolis: University of Minnesota Press, 2014.
https://www.theguardian.com/world/2017/jun/15/timothy-morton-anthropocene-philosopher
http://www.hcn.org/issues/47.1/introducing-the-idea-of-hyperobjects

10 Aralık 2017 Pazar

I Know A Secret - Tess Gerritsen

Tess Gerritsen'in son kitabi I Know A Secret, Agustos 2017'de yayimlanan Rizzoli ve Isles serisinin son kitabi. Henuz Turkcesi yayimlanmadi. Tess Gerritsen, bu kitapta da tipki bir onceki Dirilis (Die Again) kitabinda oldugu gibi (bu kitabin yorumu icin https://dopinglibaykus.blogspot.com/2017/12/dirilis-tess-gerritsen.html) ikili bir anlatim benimsemis; kitap hem 3. tekil agizdan hem de Holly Devine isimli karakterin agzindan anlatiliyor. Holly bir sir biliyor ve bu arada islenen cinayetler bu sir ile ilgili. Sir kitabin sonuna dek aciklamiyor. Islenen cinayetlerin yontemi cok yaratici ve bu yuzden cinayetlerin nasil islendigini bulmalari zaman aliyor. Cinayet islendikten sonra cesetlere yapilan sembolik islemler ise korkunc. Bu sembollerin daha sonra ne anlama geldigini cozuyorlar.

Bir yandan cinayet sorusturmasi surerken bir yandan da Rizzoli ve Isles'in ozel hayatlarina tanik oluyoruz. Rizzoli'nin annesi babasini kabul etmekten dolayi cok mutsuz. Maura Isles'in annesi kanserden olmek uzere ve hala Maura ile gorusmek istiyor. Rizzoli'nin ortagi Frost ise kendisini terk edip giden eski esi ile tekrar gorusmeye basliyor. Rizzoli ise etrafindaki insanlarin ozel hayatlarinda zayif ve hatali davrandiklarini dusunerek onlara yol gostermeye ugrasiyor ama onlarin bunu anlamamalari ile cileden cikiyor.

Ilk cinayet bir yangin ve bunun cinayet olabilecegini sadece Holly biliyor. Olen kisi Holly'nin ilkokuldan arkadasi Sarah. Ikinci kurban ise yine ilkokuldan arkadasi Cassandra oluyor. Cassandra cinayeti ile Boston Polis Merkezi olaya dahil oluyor ve sorusturma basliyor. Cassandra uc arkadasi ile birlikte korku filmleri cekiyor. Uzerinde calistiklari son filmi ise cocukluguna dair gercek bir olayi anlatiyor. Her ne hikmetse bizim dedektifler kitabin sonuna kadar bu filmi izlemeyi akil etmiyor. Gerci film yapim asamasinda ama en azindan insan bir konu ne diye merak eder sorar. Yok onu da yapmiyorlar. Neyse kitabin tek zayif noktasi bu olabilir. Onun disinda derli toplu, bol olayli, heyecanli surukleyici bir kitap. Sonu tahmin edilemez degil. Gecmisteki sirlar sonuc olarak bir trajediye baglaniyor. Konuya daha fazla girip tadini kacirmayayim. Turu ve yazari sevenlere tavsiye ederek bitireyim.

Bu kitap icin bunu seven bunu da sevdi kismi yapmak geldi icimden. Kitabini okumadigim ama kitap uyarlamasi filmini izleyip konusunu az bucuk benzettigim The Absent One (2014). Kitabin yazari Jussi Adler-Olsen, kitabin uyarlamasi ise Danimarka yapimi ayni isimli film. Orijinal ismi ise Fasandræberne. Bu film, ayni yazarin yazdigi ve filmlere uyarlama yapilan bir serinin ikinci filmi. Serinin ilk kitabi olan Kafesteki Kadin'i okumustum (yorumu icin http://dopinglibaykus.blogspot.com/2012/08/kafesteki-kadn-jussi-adler-olsen.html). Benim serideki favori filmim ise A Conspiracy of Faith filmiHeyecan dozu iyi ayarlanmis guzel bir film. Carl Mock ve Esad komik bir ikili. Olaylara asina olmak icin ilk filmden baslamak iyi olur. Simdiye dek 3 film cekildi ve su anda serinin yeni filmi cekiliyor; ayrica devami da gelecekmis. Danimarka sinemasi hayrani biri olarak cok sevindim.

Dirilis - Tess Gerritsen

Tess Gerritsen'in 2014 tarihli Dirilis (DieAgain) kitabini orijinalinden okudum. Daha once bircok Tess Gerritsen kitabi okumustum ama ilk kez Ingilizce'sini okudum ve orijinalinden okuyunca yazari daha cok sevdim. Ingilizcesi rahatca anlasiliyor; ek olarak yeni kelimeler ve Ingilizce'nin gunluk kullanimi ile ilgili kaliplari ogrenmis oldum.

Dirilis kitabi bir ara TV'de dizisi gosterilen Rizzoli ve Isles serisinin 11. kitabi. Kitap, Botswana ve Boston arasinda gelgitlerle geciyor. Botswana'daki Okavango Deltasi'nda safariye cikan bir grubun bir sure sonra olum kalim savasina donusen macerasi anlatiliyor. Boston'da ise Rizzoli ve Isles ikilisi bulduklari Leon Gott isimli tahnitci (Tahnit: hayvan postlarini doldurma isi) cesedi ile ilgili sorusturma yurutuyor.

Bilmeyenler icin Jane Rizzoli, Boston Polis Merkezi'nde dedektif, Maura Isles ise ayni yerde adli tip uzmani. Farkli karakterlerine ragmen cok iyi bir ekip olan ve iyi anlasan ikili, bir yandan cinayet sorusturmasini arastirirken, bir yandan da kendi ozel hayatlarindaki sorunlarla ugrasiyorlar. Jane, Italyan kokenli geleneksel bir aileden geliyor; erkek kardesleriyle buyudugu icin hakkini savunmayi erken yasta ogrenmis sert biri. FBI ajani Gabriel ile evli ve Regina isimli kucuk bir kizi var. Jane, kendi sorunlarindan cok sevdiklerinin sorunlari ile ugrasan biri. Babasi annesini aldatmis, yeni sevgilisinden ayrilmis ve eve geri donmek istiyor. Kardesleri de bu fikri destekliyor. Bu arada annesi de yeni biriyle gorusmeye baslamis durumda ama ailenin tekrar birarada olmasi icin kendi mutlulugu pahasina fedakarlik yapmayi dusunuyor. Jane is bu fikre tamamen karsi.
Maura ise kucuk yasta evlat edinilmis ve iyi yetistirilmis fakat ailesi vefat etmis. Bu kitapta ise gercek annesi ile olan iliskisi one cikiyor. Maura'nin annesi Amalthea Lank, coklu cinayetten hapis yatan bir canavar. Maura, Jane'nin itirazlarina ragmen Amalthea'yi gormeye gidiyor.

Kitabin Botswana kismina gelirsek, bu kisimlar Millie'nin agzindan aktariliyor. Millie, erkek arkadasi Richard'in istegi uzerine kendisine hic uymadigi halde safariye katiliyor. Johnny Posthumus tarafindan isletilen bir turizm sirketi ile biraraya gelen toplulukta Sylvia ve Vivian isimli iki Hollandali genc kiz, Elliot isimli korkak bir Amerikali genc, Japon orta yasli bir cift, Millie ve erkek arkadasi Richard ve Johnny'nin ilk kez calistigi iz surucu Clarence isimli Botswanali bir genc bulunuyor. Bu turizm sirketinin digerlerinden farki, konforlu bir tatil yerine dogrudan doganin icinde gercek bir deneyim vaadetmesi. Millie, polisiye kitaplar yazan ve Millie'ye kotu davranip gruptaki Sylvia ve Vivian'a ilgi gosteren Richard ile iliskisini gozden geciriyor, bir yandan da Johnny'ye ilgi duymaya basliyor. Sonra gruptakiler yirtici hayvanlar tarafindan teker teker yeniyor ve heyecan artiyor. Bu arada kitapta safari ve Afrika'da olmakla ilgili ufak tefek ilginc bilgiler yer aliyor. Misal, Johnny gruptakilere yirtici bir hayvanla karsilastiklarinda gozlerini hayvanin gormesinden emin olmalarini soyluyor. Cunku yirtici kedigillerin avlarinin gozleri baslarinin iki yaninda yer aliyor. Ornegin ceylan ya da geyik. Oysa yirticilarin gozleri tipki bizimki gibi yuzde yan yana bulunuyor. Eger gozlerimizi gorurlerse saldirmadan once bizim de yirtici oldugumuzu goz onunde bulunduracak ve iki kere dusuneceklerdir diyor. Bir baska ilginc bilgi ise Jeep ile giderlerken hayvanlarin saldirmamasi, cunku Jeep'i buyuk, gurultulu ve tehlikeli bir hayvan zannetmeleri ve icindeki insanlarin da onun bir parcasi oldugunu dusunmeleri. Jeep'ten inme durumunda ise insanlarin yem durumuna dusmesi.

Sonucta Botswana'daki olaylar ve Boston'daki cinayetler bir sekilde birbiri ile iliskili, Rizzoli ve ortagi yumusak kalpli Frost, Maura'nin teorileri ile olaylari cozmek icin ugrasiyor. Tahnitci Leon Gott'un cinayeti ise hayvan doldurma esnasinda yapilan islemlerle benzer ozellikler tasiyor. Bu arada Boston hayvanat bahcesinde garip olaylar yasaniyor.

Kitap oldukca surukleyici. Afrika'da gecmesi cok guzel, insanda safariye gitme istegi uyandiriyor. Birbirinden ilginc bilgiler icermesi de buyuk bir arti bence. Her sayfada gerilimi yukselten, hizlica okunan bir kitap. Daha once okudugum Tess Gerritsen kitaplarinda asiri romatizm vardi ve aslinda ask romani okuyup ara da sos diye cinayet serpilmis gibiydi. Bu kitaptaki romantizmin dozu daha iyi ayarlanmisti. Sonuc olarak kitabi cok begendim.

Sadece katilin motivasyonunu ve olaylarin baglanisini biraz zorlama buldum. Katili ogrenince ve olaylari geriye donuk dusununce bazi yerler mantiksizdi. Buna ragmen tavsiye ediyorum.