29 Haziran 2013 Cumartesi

Çıkış - Natsuo Kirino

Daha önce Grotesk romanını okuduğum Natsuo Kirino'nun Çıkış kitabı 1998 Japon Gerilim Ödülü'nü almış. Kitaplarında kadınlar dünyasını çok güzel anlatan Kirino'nun kadın olduğunu öğrenmek beni mutlu etti.

Çıkış kitabı için gerilim kitabı dense de bana kalırsa kanlı sahneler dışında kitap gerçekçi sosyopolitik bir roman. Dört Japon kadının kasvetli ve gerçekçi dünyası titizlikle işlenmiş. Karakterler kanlı canlı.

Masako, Yoshie, Yayoi ve Kuniko bir yemek fabrikasında gece vardiyasında çalışan dar gelirli dört kadındır. Masako, grubun en baskın karakteri olup, hiç konuşmayan ergen oğlu ve içine kapanmış kocası ile hiç iletişim kurmadan yaşayan bir kadındır. Çok yalnızdır, eski işinde hayal kırıklığına uğramıştır; vasıflı olmasına rağmen fabrika işinde çalışmasının nedeni bu hayal kırıklığıdır. Kitaptaki olayları olduğu noktaya getiren biraz kaderse biraz da Masako'nun iradesi ve çıkış arayışıdır. Yoshie, nam-ı diğer Kaptan en tecrübeli fabrika çalışanı olması dolayısıyla kaptan lakabını almıştır. İçlerinde en yaşlıları odur. Ölen eşinin ardından evin geçim sorumluluğu yetmezmiş gibi ergen ve yoldan çıkmaya hazır bir kız, yatalak kayınvalide ve sonradan ortaya çıkan büyük kızı ve torunu ile uğraşmaktadır. Kendisine yazıktır, günahtır. Yayoi çok güzeldir ama eşinin şiddetine maruz kalır ve hayırsız kocasının biriktirdikleri tüm parayı kumara harcadığını öğrenir. Kitabın kanlı kısmı işte bu durumla bir hayli alakalı. Kuniko ise marka düşkünü, özentinin biridir. Üstü açık Golf marka arabaya bindiği için tüm kitap boyunca kınanır. Japon markası olmayan arabalara binmek pek hoş karşılanmaz ya da bu arabalar pahalı oldukları için aşırı dikkat çeker. Gırtlağına kadar borca batmış olan Kuniko kitabın en itici karakteridir.

Ataerkil bir toplum olan Japon toplumunun kadınlara yüklediği dağ gibi görevler vardır. Ailenin düzenini kadın sürdürür. Çocuk, hasta bakımı, eve ekmek getirmek hep kadının omuzlarındadır. Bu yükle başa çıkmaya çalışan kadınlar çareyi geceleri çalışarak, düzenin devam etmesini sağlamada ve  kendi düzenlerini bu uğurda feda etmede bulmuşlardır. Böylelikle hem eşlerine, hem çocuklarına, hem hasta yakınlarına bakabilecekler, hem de evin işini, alışverişini yapabileceklerdir. Velhasıl gelişmiş göründüğüne bakmayın Japonya'da kadın olmak hiç kolay değildir. Tüm bu sorumluluk yükü üstüne iyi eş olmak için çabalayanlar bir de üstüne teşekkür mahiyetinde şiddete maruz kalırlar. İş hayatında hayal kırıklığına uğrayan Masako'nun senelerini verdiği şirkette yükselememesinin tek nedeni kadın olmasıdır. Kısa bir not düşeyim burada: Amelie Nothomb'un Japon iş hayatını anlattığı kitabı Kıran Kırana' da da odakta kadınlar vardır; güzel kitaptır.

Kitabın erkek karakteri Satake ise edebiyata kattığı aşk tanımı ile psikopatlığın sınırlarında gezmektedir. Bu bir katil kim kitabı değil Hitchcock tarzı katili biliyorum ama yakalanacak mı? kitabıdır. Katil ve yardımcılarının paçayı kurtarmasını istediğimiz bir kitaptır.

Ben kitabı çok sevdim yalnız belirteyim herkesin beğeneceği bir kitap değildir. Depresifliğin ve psikopatlığın uçlarında gezmektedir.

Caroline - Cornelius Medvei

Alt başlığı Bir Gizem Hikayesi olan Caroline, kitabın yazan kişinin bir arkadaşının babasının anılarını anlatıyor. Babası vefat eden arkadaş bir gün çıkagelip yazardan babasının enteresan hikayesini anlatmasını istiyor; ne isim vereceğini bilemeyen yazar da bir gizem hikayesi diyerek çıkıyor işin içinden.

Kitap bir adamla (yani vefat eden baba), dişi bir eşeğin dostluğunu anlatıyor. Ailece gidilen tatilde rastladığı eşekten büyülenen baba eşeği satın alıp eve getirir. Üstelik de ailenin geri kalanını araba ile yollayıp kendi eşekle birlikte bütün yolu yürüyerek. Evcil hayvan olarak eşek beslemeye başlayan baba bir süre sonra çevresi tarafından da kabullenilir. İşi abartıp bir gün iş yerine eşekle gider. Caroline ismini verdiği eşek diğer eşeklere benzemez, çok akıllıdır, satranç oynar hatta ofis hayatına alışır ve adamın yerine işe gider. Kitap boyunca akıl almaz gariplikler olur fakat bunlar bir süre sonra normalleşerek rutin hayatın bir parçası haline gelir. Kitapta saçmayı ya da absürdü tanımlayan, insanları belirli normlar içinde yaşamaya zorlayan normallik/modernlik sorgulanır daha doğrusu baştan inşa edilir.

Kitap doğu ve batı kültür çatışmasını güzel örnekler. Doğu kültüründen gelen biri için tüm hikaye tamamen olağan ve normal iken bir batılı için absürdlüklerden ibaret olabilir. Yıllar önce Almancı vatandaşlarımızdan biri benzer bir şey yaşamış ve yadırganmıştı. Halbuki Anadolu'da şehirler arası otobüslerde rahatlıkla kümes hayvanlarına rastlayabilirsiniz. Batılı lokantaya gider köpeğini yanında götürür, yolda gezdirir, trene, otobüse bindirir. Aslında arada fark yoktur; kendini merkeze alıp, bu eksende bir normallik tanımı yapmadığınız müddetçe.

Kitabın son sayfasından kitabı özetleyen bir paragraf ile bitireyim:
"Büyük alışveriş merkezlerinin olduğu, sürekli camlarının parlatıldığı, bankaların sıralandığı caddede bile, iplere çamaşırların dizildiği, gaz şişelerinin yerlerde gezdiği, tozlu ağaçların yerlere eğildiği ara sokaklar vardı. Şehrin her yerinde böyle sokaklar vardı ama burada, trafik ışıklarının ortasında, bir nehir gibi akan insanların içinde, dükkanların neon ışıkları altında aradaki fark oldukça belirginleşiyordu ve kendinizi sanki başka bir dünyanın kapısı önündeymiş gibi hissedebiliyordunuz. Bu nedenle, sanki eski bir hikayenin bir parçası gibi, aniden bir sokaktan eşeğiyle yürüyen bir insanın çıkması ve kendini trafiğin içinde bulması oldukça normal sayılabilirdi."