Etgar Keret'in 15 öyküsü ile Samir El-Youssef'in ise kısa bir romanından oluşan Gazze Blues, orijinali 2004 basım tarihli incecik bir kitap.
Benim için her iki yazar da yeni olmasına rağmen, Etgar Keret'in senaryosunu yazmış olduğu Wristcutters - Bilekkesenler filminden biliyorum. Keret'in Bilekkesenler'deki absürd üslubunu Gazze Blues'daki öykülerinde de bulabilirsiniz. Bilekkesenler dışında Jellyfish filminde de imzası bulunan Keret'in, Türkçe'de basılmış, Nimrod Çıldırışları ve Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü isimli iki kitabı daha bulunmaktadır.
Gazze Blues kitabındaki öykülere gelirsek benim favorilerimden ilki Şoşi 3. Kitapta Keret'e ayrılan kısmın sonundaki Şoşi, Şoşi 2 ve Şoşi 3, birbiri ile bağlantılı üç hikaye. Şoşi isimli geveze bir asker ve arkadaşlarının çatışma esnasında yaşadıklarını konu alan Şoşi, gerçeküstücü öğeler içeriyor. Şoşi 2 ile devam eden hikaye Şoşi 3 ile hiç umulmadık bir şekilde sonlanıyor. Yazar Etgar Keret'in de müdahil olduğu Şoşi 3 şimdiye kadar okuduğum en radikal ve cesur bitişe sahip öykü. Hatta böyle cesur bir sonla yarışabilecek bir roman bitişi de hatırlamıyorum. Edebiyatla ilgilenen herkesin sırf sonu için bu üçlü öyküyü okuması gerektiğini düşünüyorum.
Şoşi üçlemesini çarpıcı sonu nedeniyle sevmiştim. Borular isimli öykü ise kitaptaki en beğendiğim öykü oldu. Gerçeküstücü öğelerle bezeli ve şakacı bir sona sahip olan öykü oldukça mütevazi. Bir buçuk sayfada bunca duyguyu verebilmek ise ustalık gerektiriyor. Mutsuz birinin mutluluğa ulaşma çabasını çok güzel, duygulu ve yoğun bir şekilde üstelik de alaycı bir dil kullanarak dile getiriyor. Okuyunuz, okutturunuz.
Şoşiler ve Borular dışında en beğendiğim öyküler Sadece 9.90'a (Vergi ve Posta Ücreti İçinde) ile Tuvia'nın Vuruluşu... Bu her iki öyküde de gerçeküstücü öğeler ile absürdlük ve alaycılık yine devrede. Bu saydıklarım dışında kalan öyküleri ise beğenmedim; bence gayet vasatlardı.
Samir El-Youssef'in kısa romanı ise Canavarın Susadığı Gün ismini taşıyor. Anlatıcısı Bassem, yakın arkadaşı devrimci Ahmet'in yüzüne vurduğu ülke (Lübnan) gerçekleri yüzünden morali bozulmuş ve Almanya'ya göç etmeye çalışan birisi. Ahmet ise kendini davasına adamış bir devrimci. Arafat'ı sürekli eleştiriyor. Maddi durumu eline geçen kiralar sayesinde gayet iyi ve bir tiyatro oyunu üzerine çalışıyor. Bir yandan da Kürdistan Özgürlük Partisi lideri üçkağıtçı Ebu Şivan ile parti için haber bülteni hazırlamak üzere anlaşıyor.
Bassem'in bir diğer arkadaşı ise Iraklı Salim. Bassem için ot ve hap temin eden Salim, Tanzim'den maaş almasına rağmen Lübnan parasının sürekli değer kaybetmesini yaptığı ek işlerle dengelemeye çalışıyor. Bütçelerini dolar olarak alıp maaşları Lübnan parası ile ödeyen üstlerinin evlerini soymayı sevap olarak görüyor.
Dalal ise Salim'in aşık olduğu ama Bassem'in maymuna benzettiği bir kızcağız. Dalal aslında Bassem'e aşık. Bunu Bassem de biliyor ve kafasının dumanlı olduğu zamanlarda her şeyi unutup -Almanya'ya göç etmeyi filan- Dalal'la evlensem mi diye düşünmekten geri durmuyor.
Canavarın Susadığı Gün, ortadoğu coğrafyasının halet-i ruhiyesini gayet güzel anlatıyor. Hakkın hukukun esamesinin okunmadığı, yolsuzluk, rüşvet, üçkağıtçılığın sıradanlaştığı, şiddetin, çatışmanın sürekli kol gezdiği, kutuplaşmaların zirve yaptığı bir coğrafya bu. Canavarın Susadığı Gün ise bu coğrafyada hayatta kalmaya, ruh sağlığını korumaya ve yolunu bulmaya çalışan insanların romanı.