15 Ocak 2012 Pazar

Varolmayanlar - Doğu Yücel


 Varolmayanlar, sadece kitaplarıyla değil, senaryoları ve Blue Jean dergisindeki yazıları ile de bilinen Doğu Yücel'in son kitabı. Müzik ve fantastik edebiyatla olan alakası ve korku filmi senaryolarıyla aklımda yer etmişti fakat daha önce hiçbir kitabını okumamıştım. Senaryosunu yazmış olduğu Küçük Kıyamet kıyamet filmi ise sadece yerli korku filmleri arasında değil tüm beğendiğim korku filmleri arasında ayrı ve özel bir yere sahiptir. Küçük Kıyamet filmini çok beğenmiş biri olarak kitabı alırken kitapla ilgili yüksek beklentilerim vardı.

Kitabın çıkış noktası gayet güzel. Kitapta bir örgüt var. Örgüt hayalperest insanlardan oluşuyor. Bu örgüttekilere göre insanlar ikiye ayrılıyor: Gerçekçiler ve hayalciler. Dünyayı gerçekçilerin yönettiği bu yüzden de onların kurallarıyla yaşandığını iddia ediyorlar. Hayalcilerin idaresine geçen bir dünya düşleyip bunun için çalışıyorlar. Bu örgütün başına geçmesi için düşünülen kişinin de özel ve"seçilmiş" olması gerekiyor. Romanın anlatıcısı da çeşitli ispatlardan sonra bu iş için düşünülen kişi oluyor.

Bir gazete haberi ile başlayan roman ileride neler olacağının sinyallerini verdikten sonra, yüz elli sayfa boyunca anlatıcının hayatının monoton düzenine dalıyor ve tekdüzeleşiyor. Bu kısım rutinin sıkıcılığını vermek için mi bu şekilde yazıldı bilmiyorum ama bence kitabın en zayıf kısmı olmuş. Zayıf kalmasının sebebi ise sadece sıkıcı olması değil. Anlatıcı kendi iş ve sosyal hayatını, sevgililerini anlatırken sürekli klişelere başvuruyor.  Yazdığı hikayelerdeki bazı detaylar da rahatsız edici çünkü gerçek ve kurgu birbirine karışmış. Söz gelimi Geberit'in gerçek bir marka olup, kitapta ona ilişkin başka bir öykü anlatılması.

Yüz elli sayfa bittikten sonra ise hareketin ve heyecanın bir artıp bir azaldığı akıcı olan kısım başlıyor. Kitabın bu macerası bol bölümü gözümün önünde film gibi canlandı. Şahsi görüşüm bu kitabın bir senaryo olarak usta ellerde başarılı bir filme dönüşeceği yönünde. Ama hem bu bölüme hem de ilk bölüme ilişkin olarak söyleyebileceğim edebi olarak fazla tat alamadığımdır...

Not: Bu arada nasıl gözden kaçtı bilemiyorum ama kitap boyunca çiklet yazılmış; doğrusu ciklet...


12 Ocak 2012 Perşembe

Üçüncü Polis - Flann O'Brien

Gerçek adı Brian O'Nolan olan Flann O'Brien'ın(1911-1966), 20. yüzyılın en büyük romancılarından birisi olduğu  söylenmektedir. Adı İrlanda edebiyatında James Joyce ve Samuel Beckett ile birlikte anılmaktadır. İrlanda'da Valera hükümetinin tek sesli bir ulusal kimlik dayatması ve edebiyat eserleri için 1929'da çıkarılan sansür yasasının sonucu olarak edebiyatta kısıtlayıcı ve içe dönük bir ortam oluşmuştu. Beckett ve Joyce bu durum yüzünden İrlanda'yı terk ederken, O'Brien söz konusu dayatmaları fantastik öğelerle bezediği anlatıları ile hicvetmiştir. Günümüz İran sinemasındaki kısıtlamaların sonucu sembolik bir sinema dilinin ortaya çıkması gibi, sembolik bir dil geliştirmiş ve sistemi semboller kullanarak eleştirmiştir.
Üçüncü Polis, Gülden Hatipoğlu'nun çevirisi ve önsözü ile Türkçe olarak ilk kez basılan Flann O'Brien kitabıdır.

Filozof De Selby'nin eserleri üzerine çalışan anlatıcı bir gün kahyasının teşvikiyle para için Mathers isimli yaşlı bir adamı öldürür. Evine gidip para kutusunu bulmaya çalışırken de Mathers'ı karşısında canlı bir şekilde bulur ve onunla konuşur. Gerçekçi bir roman gibi başlayan Üçüncü Polis, cinayetten sonra sürreal bir zemine kayar. Anlatıcının karakola gidip oradaki polislerle birlikte yaşadıkları ise fantastik bir tablo ortaya çıkarır. Karakoldaki polislerin her bir birbirinden ilginçtir. Garip bir makine ve onun hesapları ve ayarları ile uğraşmaktadırlar. Aynı zamanda bisikletleşen insanlardan söz ederler. Odaların içlerinde gizemli eşyalar vardır. Memur Fox üçüncü polistir. Ancak kitabın sonunda sahneye çıkar. Olayların çözüldüğü noktada kısırdöngü başlar ve her şey başa döner.

Kitabı okurken hangi karakterin neyi temsil ettiğini düşündüm. Kitabın sonunda O'Brien'ın William Saroyan'a yazdığı bir mektup var. Kitabı anlatıyor ve neyi neden yazdığından bahsediyor. Mektubu okuyunca biraz hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Üzerine kafa yorduğum şeylerin cehennem etkisini güçlendirme amaçlı olduğunu düşünmek beni rahatsız etti. Daha derin olmasını dilerdim.Yine de okuması keyifli, absürd ve enteresan bir konusu var. Usta ellerde başarılı bir filme dönüşmesi de olası...