Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, 1921 yılında Akşam gazetesinde tefrika olarak yayımlanan eseri sonradan kitap haline getirilmiştir. Yakup Kadri, bir Bektaşi tarikatının iç yüzünü anlattığı kitabı yüzünden zamanında bir hayli tepki çekmiştir. Bu yüzden de kitabın başında yazarının ağzından iki adet açıklama (İzahat) bulunmaktadır. İlk açıklamasında iki yüzyıl önce tarikat dışındakilere de açık olan ayinlerin Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasını takiben yer altına inerek daha gizli bir hal aldığını ve insanların ilgisini ve merakını çektiğini, bu yüzden de hakkında çeşit çeşit söylentiler uydurulduğunu yazıyor Yakup Kadri. Hatta buna ilaveten halk tarafından varolduğu düşünülen şeylerin olmadığını, yazdığı kitap ile Cem ayinlerinin hakiki içeriğini sunarak kitabın Bektaşi ocağına hizmet dahi ettiğini öne sürüyor. Oysa anlattığı dergahın yozlaşması romanı karşısında tepki çekmesi gayet normal. Bunun için de kendini şöyle savunmaktadır yazar: Ananeden yetişmiş hakiki ve samimi Bektaşiler'in, dergahlarının Nur Baba yazıldığı zamanki durumu karşısında içleri kan ağlamaktadır. Yakup Kadri ise kitabı vesilesiyle sorunu tayin ettiğini ve düzeltmeye nereden başlamak gerektiğini göstermektedir. Ve tabi tüm karakterler hayal ürünüdür. Yakup Kadri ikinci izahında ise romana yapılan eleştirileri ve Nur Baba'yı sadece Halide Edip'in bir roman olarak değerlendirdiğini yazar ve meseleyi Bektaşilik tarafından alanlara artık cevap vermeyeceğini belirtir.
Gelelim kitabın konusuna. Nur Baba, Afif Baba dergahının başı Afif Baba çocuğu olmadığı için bir Anadolu gezi si sonrasında eve dönerken Nuri isminde bir çocuğu alır eve getirir. Öldükten sonra Afif Baba'nın yerini alan Nuri, Nur Baba olur ve üvey annesi Celile Hanım'la da evlenir. Ayinleri Nur Baba yönetmekte, Celile ise adeta müdür edasıyla organizasyonları yapmaktadır. Fakat artık ayinler ruhani ve manevi törenlerden ziyade sazlı sözlü içkili alemler halini almıştır. Nur Baba'nın gözdesi olmak çok önemlidir ve dergahta kıdem sebebidir. İstanbul'un eski ve namlı ailelerinden birine mensup olup, ailesi tarafından yıllar önce dışlanan Kanlıcalı Ziba Hanımefendi Nur Baba'nın son gözdesidir. Ama Nur Baba Ziba Hanım'dan maddi anlamda alacağı her türlü bağışı, parayı almış ve gözünü onun yeğeni olan daha genç Nigar Hanım'a dikmiştir. Nigar Hanım, Ziba Hanım'ın da marifetiyle dergaha davet edilir. Daha sonra ise bir türlü yakasını kurtaramaz. Nur Baba, dergah mensupları aracılığıyla olsun, kendisi serenat yapmak suretiyle olsun, Nigar Hanım'ı kendisinin ona olan aşkına inandırır. Tüm çevresini, ailesini bırakan Nigar Hanım, bir maceraya atılarak dergahta Nur Baba'nın gözdesi olur. Nur Baba, sinsi, şeytani bir karakterdir ve aklı fikri kadınlar ile paradadır. Amacı günden güne dergahı zenginleştirmektir. Bunun için hiç hoşlanmadığı ihtiyar bir kadına gitmekten bile geri durmaz.
Fikrimce kitapta olanlar her dergahta, toplulukta olabilecek olaylar. İnsan faktörü devreye girdiğinde her şeyi beklemek mümkün. Özellikle bir kişinin yüceltildiği ve demokrasinin olmadığı ortamlarda böylesi manzaralar bana gayet olası görünüyor. Dergah ismi belirtmek yerine isimler soyut kalsaydı bu tarz problemler hiç olmazdı diye düşünüyorum. Ben kitabı siyasi tartışmalarını kenara koyarsak gayet güzel ve akıcı buldum. Üstelik de bir hayli Osmanlıca sözcük kullanılmış olmasına rağmen. Şu anda Sodom ve Gomore'yi okuyorum Yakup Kadri'den. Onun dili Nur Baba'ya göre çok daha sade ve Türkçe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder